Önce gıdıklanmayı andıran komik his yılan gibi dolandı bacağına. Hissettiği şey acıdan çok uyuşukluktu. Binlerce karınca bacağında dolaşıyormuş gibi geliyordu. Bu his beraberinde kaşıntı getirdi. Sonra baldırında açılan yarıktan su gibi sızan kanı duyumsadı ve dişlerini birbirine kenetleyip gözlerini yumdu.Bıçakla yaraladığı –öldürdüğü- bazı insanların neden bağırıp çığlık atmadığını merak etmişti hep. Kurbanlarının gözlerindeki dehşete defalarca tanık olmuş ancak pek azının çığlıklarını işitme şerefine nail olmuştu. Çoğu durumunun farkında gibi gözüküyor ancak durumlarının doğal bir sonucu olması gereken tepkiyi vermiyorlardı. Bunun yerine ağlamaklı gözlerle Kayra'nın yüzüne bakıyor, son nefeslerini verirken suratları duygudan arınmış bir ifadeyle donuklaşıyordu.
Şimdi bunun sebebini anlamıştı. Şok geçiriyorlardı. Dehşetle büyüyen gözleri bütün gerçeği görüyor ancak ölümün yosun kokan nefesini hemen yanı başlarında hissetmelerine rağmen gerçeği inatla reddediyorlardı. Kayra bunu büyüleyici buluyordu; çünkü kendilerini kandırmaya çalışıyorlardı. Ancak konu kendini kandırmaya gelince en başarılı sihirbaz bile berbat bir illüzyon gösterisi sunardı. Bu gerçeğin farkında olmayışları belki de daha rahat ve sakin ölmelerine engel oluyordu.
Kayra gerçeği reddetmiyordu. Gerçeğe, ölüm ve yaşam arasındaki denge kadar bağlıydı ve bu bağın kopmaması için üstün bir zihinsel mücadele örneği sergiliyordu. Bir iç hesaplaşmaydı bu. Olaya tozpembe bakmaya çalışan tarafının varlığını kabullenmiyor ancak ondan temelli kurtulamıyordu. Onu kapının ağzına kadar itmeyi başarıyor ama devamını getiremiyor, onu dışarı atamıyordu.
Kulağına fısıldayan bir ses, "Hiçbir şey yok," diyordu. "Yaralanmadın. Sıradan hayatına devam ediyorsun... Olan bu."
Sıradan hayat! Biri tarafından bıçaklanmak ne zamandan beri sıradan sayılıyor, Kayra? Senin gibi akıllı biri o sese kulak asmaması gerektiğini bilir!
Dişlerini iyice birbirine bastırdı. Ellerini yumruk haline getirip sıkarken tırnakları terli avuç içlerinde kanlı bir iz bıraktı. Gözlerini açtı ve başını kaldırıp baldırındaki acıyı –nihayet- tüm acizliğiyle hissederken, gerçeğe dönmek için ihtiyaç duyduğu çığlığı -ses tellerine zarar gelmesinden korkmaksızın- attı.
Acının ses haline dönüşüp çığlık yoluyla serbest kalmasıyla birlikte Alaycı Prens bıçağı Kayra'nın baldırından çekip çıkardı ve adamın şiş alnına dirseğiyle vurdu. Sandalyenin etrafında kendine yatak yeri arayan bir kedi gibi dönerken bıçağı bir kere daha kullandı ve Kayra'nın kulak memesini tozlu zemine paspas diye serdi.
Bıçağı adamın burnuna dayayarak, "Bunu da almamı ister misin?" diye bağırdı. "Duyularından biri eksilir ama bu senin için sorun olmaz! Nasıl olsa en çok sevip kullandığın duyun dokunma duyusu!" Bıçağı Kayra'nın burnundan çekip adamın koli bandıyla sandalyeye bağlı eline bastırdı.
Kayra ağrıyan gözlerini yumup olanı, olacak olanı görmemeyi düşündü. Dünya üzerinde yaşayan her insanın bir dönem farkında olarak veya olmayarak yaptığını yapmak istiyordu bir bakıma: Gerçeği görmezden gelmeyi.
Yine bir zihinsel mücadelenin eşiğine geldiğini fark etti. Bu seferki oldukça kısa sürdü; bir saniye içinde bitti ve Kayra can havliyle bağırdı. "Hayır! Hayır, yapma! Bunu yapma!"
"Bu ellerle dokundun o kadınlara! Bu ellerle öldürdün onları! Bu ellerle onların kıyafetlerini çıkardın ve yine bu ellerle okşadın onları! Durman için yalvardılar ama durmadın! Şimdi sen bana yalvarıyorsun... Söyle, neden durayım?
"Hayır, yapma... Bu..."
"Bana bir sebep söyle, fare!" Bıçağı Kayra'nın şakağına dayadı. "Yoksa bir daha baş ağrısı sorunu çekmemeni sağlarım!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyku Evi
Mystery / ThrillerDuvardan koro halinde sesler geldi birden. Yüzlerce ses iç içe geçmiş başarısız bir koro oluşturmuştu. Korku filmlerine yakışacak türden seslerdi bunlar. Kahkahalar, küfürler, çığlıklar... Gerçek olamayacak kadar gerçeküstüydü hepsi. Gizem/Gerilim...