1. Bölüm: Bir Baba iki Oğul

608 14 2
                                    

Kasım, 2011

-Dünya-

"İçeri geç istersen, bekleme yapma ticari..."diye seslendi İnal, bense bıyık altından gülmüştüm. Kapının önünde içeri girip girmemekle kararsız olan Nezih elinde gitarı bize doğru döndü. Gitarı silah yapmış bir şekilde bir İnal'a bir bana bakıyordu: "Abi gidin işinize ya... Zaten dün barda sarhoş, leş gibi içki kokan tüm insanların arasında 3 kuruş bir şey kazanacağım diye maket ödevini yapamadım, onun için duruyorum böyle." Mavi gözlerindeki huzursuzlukla kendini ciddi anlamda ele veriyordu.

Bunun üzerine ben de her zaman ki abla edalarımla dimdik karşısına geçip kocaman sırıttım. "Yok artık, hadi canım, ciddi misin sen? Hem nereden ne yapacağımızı öğrendin?" diye sordu.

Hiçbir şey söylemeden köprü maketini ona doğru uzatıp göz kırptım: " Bilmem farkında mısın ama ben senin öğrenci asistanınım, geçen yıl aynı derse ben de girdim ve bir bakıma hocanım, az bi düzgün konuş bebeğim!" deyip hemen sarı saçlarını karıştırdım.

"Ya Dünya sen acayip bir kızsın 13 yıldır hala alışamıyorum sana!" hemen kulağını tutup: "Ne dedin sen?" diye bağırdım.

"İnal, kuzen kurtar beni yoksa bu kız çiğ çiğ yiyecek paramparça edecek, bacım bak o benim kulağım, hadi güzel arkadaşım hadi canımın içi... Eşşek Gözlü arkadaşım, iki ş'li hem de ya BIRAK... Ah! İnaaaaal! "

İnal'sa hiç istifini bozmadan bize gülerek bakıyordu sonra yapmacık bir şekilde Nezih'in kulağını çektiğim kolumu tuttu: "Kanka yeter senin yüzünden kızlara rezil oldu, bak ne zamandır bi kız arkadaşı yok, yazık şu yakışıklı delikanlıya, hadi ya bak danua enikleri gibi bakıyor. Mavi Mavi..."

Hemen Nezih'ten ayrılıp İnal'a çıkıştım: "Hee haklısın! Senin, benim var da sanki. Zaten sıradalar, özellikle Biscolata Reklamındaki tipler. 'N'olur Dünya sevgilim ol, benim ol..." diye sıraya girdiler. Senin peşindekiler de Victoria Secret melekleri zaten!"

Ben iyice kendimden geçmiş onlara bunu söylerken gerçekten de iki adet kız Nezih ve İnal'a alıcı gözlerle bakıp yanımızdan geçtiler. Şimdi haklarını yememek lazımdı birinin masmavi okyanus gözleri ve altın saçları vardı, boyu ortaydı ama düzgün bir fiziği vardı, diğeri de gayet uzun boylu, kaslı, dalgalı kumral saçlı, ela gözlüydü ve küçük masum bir çocuğu andıran hınzır bir gülüşü vardı. Şimdi bize bakan biri, kıvırcık çalı gibi duran uzun bal rengi saçlarımla, bir işe yaramayan siyah gözlerim ve çiroz bedenimle bu iki adamın yanında ne işim olduğunu gerçekten merak edebilirdi. Hoş boyum hafif uzun olduğundan o kadar kötü bir göründüğüm de söylenemezdi, gözlerim de normalden çok daha büyüktü, ama bir Nazih'in mavi gözleri ya da İnal'ın fit vücudu ben de yoktu ve spordan oldum olası nefret ederdim. Ben müziğin kızıydım, resmin, tasarımın, kitapların... Onlar için yaşıyordum ve hayatımdan da memnundum.

İnal, en yakın arkadaşım ve neredeyse 6 aylıkken tanıştığım Erkin'in üvey kardeşiydi. Babası Erkin'in annesi ile 12 yıl önce evlenmişti, flört ve nişanlılık dönemlerini de sayınca 13 yıldır 3 erkek 1 kız tadında geziyorduk. O gün bu gündür hiç ayrılmamıştık ve ilişkimiz hep böyleydi ayrımız gayrımız olmadan, dümdüz gerekirse acayip bir şekilde bağıra çağıra kavga ede ede bir arkadaşlığımız vardı ve kesinlikle çöpe atılamayacak kadar büyük bir dostluğumuz. Acayip kalabalık bir aileden geliyordum. 3 ablam, 2 abimle birlikte 6 kardeştik, İzmir'li, anne baba devlet memuru ve okumuş bir aileye göre fazla büyüktük. Ben de tekne kazıntısı olduğum için küçüklüğümde -sanırım 3 yaşındaydım- Erkin'in annesi ve annemin çok yakın bir arkadaşı olan Nesrin Teyze'ye bilmiş bilmiş: "Bizim ailemiz çok kalabalık benim yokluğumu hissetmezler ama siz iki kişisiniz, bana ihtiyacınız olabilir!" dedikten sonra pek yanlarından ayrıldığımı hatırlamıyorum.

Ortaya KarışıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin