"Evet." Sesimi daha da alçaltarak devam ettim. "Ayrıca kaçırıldığımızda korkudan kafayı yemememi sağlayan ve beni korumak için isyancıların dikkatini üzerine çeken kız. Ayrıca beni ve...." Devam edemedim. Beni ve Chris'i gördüğü halde hiçbir şey söylemedi diyemedim. "Neyse. Sonuç olarak Bella sandığınız gibi biri değil ve ben şimdi onun yanına gidiyorum."

Kızlar cevap vermeyince, "Ona söylemek istediğiniz bir şey var mı?" diye sordum.

"Elbette ona söylemek istediğimiz bir şey yok," dedi Amy surat asarak. "Sadece dikkatli ol."

"Olurum," dedim gözlerimi devirerek.

Onları anlıyordum, benim için endişeleniyorlardı. Ama endişelenmemiz gerekenin Bella olmadığını yakında onlar da fark edecekti.

Revire doğru yürürken gökyüzüne baktım. Yıldızlar bugün görünmüyordu. Havadaki kokuya ve rüzgara bakılırsa bu akşam büyük bir fırtına olacaktı.

Revirin bulunduğu tarafa döndüğümde, birinin arkamdan kolumu tutması ile korkarak arkama döndüm. Bugün hiç görmediğim Chris, yine aniden ortaya çıkmaya karar vermişti. Yüzünde biraz sonra hoş olmayan şeyler yaşanacağını belli eden bir ifade vardı.

"Bakıyorum çırak ile işleri ilerletmişsiniz," dedi hala kolumu tutarken. Sakin kalmaya çalışarak düz bir şekilde cevap verdim, "Neden bahsediyorsun?"

"Şu aptal çırak çocuktan bahsediyorum. Zaman kazanmaya çalışma, sen de çok iyi biliyorsun."

Onun hasta olduğunu yüzüne haykırmadan önce, sakin kalmaya devam ederek -çabalayarak- mimiksiz ve duygudan yoksun bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. "Aslında, bilmiyorum. Sen söylesene."

"Benimle dalga mı geçiyorsun sen!" dedi kolumu daha da sıkarak. Canım acısa da asla belli etmedim. "Neden onunla bu kadar yakınsınız! İki hafta istemiştim yalnızca senden." Beni sert bir şekilde kendine çekerek, kulağıma yaklaştı. "Ben de seni masum biri sanmıştım. İki hafta bile dayanamayacaksan başkaları yerine bana gelmeliydin, ben seve seve seni ..."

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden kolumu elinden kurtarıp, tüm gücümle tokat attım. Öfkeden çılgına dönmesini bekliyordum ve buna hazırdım ama o bana arkasını dönüp, ellerini saçlarından geçirdi. "Biliyorum, ben pisliğin tekiyim," dedi üzgün bir şekilde, tekrar bana bakarken.

"Defol git Chris!" Konuşurken sesim yükselmemişti ama, beni bile şaşırtacak derecede güçlü çıkmıştı.

"E- Elena ben.."

"Sesini tek bir saniye bile duymak istemiyorum."

"Elena, izin ver..."

"Şimdi değil Chris. Şu an seni duymak istemiyorum. Tek istediğim, hemen şimdi defolup gitmen."

Chris birkaç saniye daha gözlerimin içine bakıp, hızla yanımdan ayrıldı. Gittiğinde, yeniden nefes alabildiğimi hissettim. Gözlerim yanmaya başlarken, öfkem daha da alevlendi. Nereye olduğu fark etmeden koşmaya başladım. Etrafı aydınlatan fenerlerden uzaktaki bir ağacın arkasına saklanarak yere çöktüm. Öfkemi kontrol edemeyerek, kollarımı bacaklarımın etrafına sararak ileri geri sallanmaya başladım. Kızgınlığım Chris'e değil, kendime idi. Ona bu şekilde konuşma hakkını ben vermiştim. Biraz önce bana onları söyleyebilecek haddi kendinde bulabildiyse, benim yüzümdendi. Yanlış şeyler, daha fazla yanlış doğururdu ve Chris ve ben, en başından beri çok yanlıştık.

Bana doğru yaklaşan ayak sesleri duyduğumda, ayağa kalktım. Gelen Chris ise eğer, bu sefer sakin kalabileceğimi sanmıyordum. Hala ağacın gölgesinde saklanırken, meraklı bir ses yükseldi. "Elena?"

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLOù les histoires vivent. Découvrez maintenant