"Sizin yaşınızdakileri bilirim. Oğlanlarla baş başa kalabilmek için girmediğiniz delik kalmaz. Her bir gizli yerden haberdar olursunuz siz. Hem sen bu kadar kısa sürede bağlanmış olamazsın Lermont'a, neden inat ediyorsun?"

"Belki onun kadar bağlı olmayabilirim Lermont'a, ama arkadaşımın vermemek için ölümü göze aldığı bilgileri sana verecek değilim."

Ne söylediğimi bilmiyordum. O an plan yapamayacak, mantıklı konuşmaya çalışamayacak kadar panik halindeydim. Her zaman monoton bir hayatım olduğundan, yalan söyleme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak söylemem gereken o nadir anlarda asla yalan söyleyemezdim. Sadece o an içimden gelen şeyleri söyleyiveriyordum.

O ana kadar tamamen sakin duran ve öylesine bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşan adam, cevabımdan sonra suratıma bir yumruk atıp tüm yüzümün uyuşmasına neden olurken, yavaşça ayağa kalktı. "Anlaşılan sizinle işimiz var," dedi sıradan bir şekilde. Sonra yanıma oturup, saçlarımı sıkıca tutup çekerek, kafamı geriye doğru yatırdı. Soğuk bıçağını tüm yüzümde ve boynumda gezdirdikten sonra, yeniden yanağıma getirip ağır hareketlerle bir çizik attı. Acı ile bağırmamak için dişlerimi sıkmak zorunda kaldım. Sıcak kanın yanağımdan aşağı doğru süzüldüğünü hissedebiliyordum. Yüzünün yarısını kapatan bez parçasını aşağı çekti. "Şöyle bir dikkatli baktım da, yakından epey güzelmişsin. Yüzündeki geçmeye yüz tutmuş yara izlerinin seni ne kadar seksi gösterdiğinden haberin var mı?" dedi, burnunu yanağıma değdirip. "Sanırım adamların seni neden kaçırdıklarını anladım." Yavaşça boynuma inip, yüzünü boynuma gömdü ve kokumu içine çekiyormuş gibi derin bir nefes aldı. Bütün vücudum titrerken, kusmak üzereydim. Kendimi ondan uzaklaştırabilmek için debeleniyordum ama zincir, sarmaşık ve adamın iğrenç elleri yüzünden bir milim bile kıpırdayamıyordum. "Aslında seninle daha eğlenceli şeyler yapabiliriz," deyip ellerini saçımdan çekmesi ile, ona doğru dönüp burnuna son gücümle kafa atmam bir oldu.

Aman tanrım!

Gözyaşlarımı tutmayı daha fazla başaramamıştım. Benim canım onunkinden daha çok acımış olmalı diye düşünürken, adam burnunu tutup ayağa kalktı. Burnundan oluk oluk kan akarken, az önce boynuna indirdiği bez parçasını çıkarıp burnuna tampon yaptı. Ahırın içinde sinirle bir sağa bir sola yürürken, bir yandan da bana küfürler yağdırıyordu.

Yanıma çöktü, saçlarımı var gücü ile çekip, yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dişlerini sıkarak konuştu. "Bunun hesabını, birazdan seni altıma aldığımda soracağım ve seninle işim bittiğinde bir saniye bile yaşayamayacaksın!" Elini saçlarımdan çekmeden önce, kafamı sert bir şekilde duvara çarptı. Çarpmanın etkisi ile gözlerim birkaç saniyeliğine kararınca, dengemi sağlayamayıp yan tarafıma doğru düştüm. Görüşüm yavaş yavaş gelirken, oda dönmeye başladı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım ama bir değişiklik olmamıştı. Kendimi kaybetmemeye çalışıyordum. O sırada adamın, Bella'nın uyandığını gördüğünü fark ettim. "Çok mu hoşuna gitti sürtük!" diye bağırarak onun yanına gitti. Önüne çöktüğünde kaldırdığı eli bir anda alev aldı. "Bakalım bu hoşuna gidecek mi? Nasıl olsa arkadaşının aksine bir işime yaramayacaksın," dedi ve alevler içindeki eli ile Bella'nın boğazını sıkmaya başladı.

Bella ondan kurtulmak için var gücü ile tepinmeye başladı. Çektiği acıyı hayal dahi edemiyordum. Ellerinin yanmasını umursamadan adamın kollarına yapışmıştı. Çok değil, birkaç saniye sonra acılar içinde ölecekti.

Yeniden oturmaya çalışırken dikkatini çekmek için sesimin çıktığı kadar bağırıp, ne isterse yapacağımı yeter ki onu bırakmasını istedim ama oralı olmadı. "Öldüreceksin," diye bağırdım, gözyaşlarımın arasından. Adam bundan haz alır gibi gülümsedi. "Zaten amacım o. Ancak çok hızlı olmayacak, üzgünüm."

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLWhere stories live. Discover now