Bölüm 19

207 9 0
                                    

Selim'in rüyası tüm yolcuları mest etmişti. Herkes parıldayan gözlerle uzaklara dalıp gitmişken hikâye bitmişti.

 Dinleyiciler yavaş yavaş dağıldılar ve her biri vagonun ayrı bir köşesine tünedi. 

Ayağa kalkıp hamamı gezmeye başladım. Sabun tozu yüzünden her yer kaygan ve ıslaktı. Altın çeşmeleri sarmalayan mermerler, usta bir sanatçının elinden çıkma Osmanlı motifleriyle süslenmişti. Bu mermerlere birbirinden güzel lale, sümbül ve kuş işlemeleri kazınmıştı.

 İnsan ruhunu okşayan oymacılık sanatı, vagonun yüksek tavanında da devam ediyordu. Sanki rölyef eserlerin sergilendiği bir müzedeydik. Kubbe tarzı tavanda, yan duvarda, havuz kenarlarında, giriş ve çıkış kapısının sert yüzeyinde binbir türlü su canlısı, mermerden bozma bedenlerini büyük bir zevkle sergiliyordu.

 İçerisi hayli garip bir yapıya sahipti. İnsanın mekân algısı sekteye uğruyordu. Zira dışarıdan görüldüğü gibi kare bir yapı içinde değildik. Bunun yanı sıra hamam,herhangi bir tren vagonunun içine sığmayacak kadar büyüktü.

Kabul Vagonu'nda beni karşılayan ihtiyarın da söz ettiği gibi zaman ve mekân algısı burada değişkendi. Kaldı ki vagona biner binmez vücut saatim dahi bir öngörüde bulunamaz olmuştu. Gece ile gündüz kavramı adeta bünyemi terk etmişti. 

Her şey tatlı bir rüya gibi esnekti ve burada yolculuk eden herkes ancak bir sabun köpüğü kadar gerçekti. Zira her biri ölümle yaşam arasında sıkışmıştı ve onların gerçek olabilme savaşı trenden inmelerine bağlıydı. Aksi takdirde her birinin vücudu, ete kemiğe bürünmüş birtakım hatıra yığını olarak toprağa armağan edilecekti. 

Bu manzaralar eşliğinde tıpkı müebbet yemiş bir tutuklu gibi havuz kenarlarında volta attım. Yolcuların her biri yavaş yavaş kendini uykunun kollarına bırakıyordu.

Böylece hamamın, o insan sohbetiyle örülü homurtusu azalmaya başladı ve kısa süre içinde vagonda sadece su şıkırtılarına karışan horlama sesleri kaldı.

Selim ile Kenan da dâhil her bir yolcu kendini uykunun tatlı kollarına bırakmıştı. 

Hamamdakilerin bu uyku keyfi vagonun içini hayli yalnızlaştırmış ve mistik bir hâle getirmişti. 

Derken havadaki buhar artmaya başladı ve etrafı tuhaf bir sis kapladı. Tüm bunlar zamandan muaf olan bu garip diyarda uyku vaktinin geldiğini haber veren birer işaretti.

Lakin benim zerre uykum yoktu. Bu yüzden tekrar havuza girip yıkanmaya karar verdim ve kendimi en baştaki havuzun ılık suyuna bıraktım. 

Ne kadar yıkanırsanız yıkanın hamamdaki su hiç kirlenmiyordu. Sanki durmaksızın akan bir dere yatağında temizleniyormuşsunuz gibi su hep berrak kalıyordu. Üzerinizdeki tüm kir, havuzun dibine çekiliyor ve bilinmeyen bir şekilde kaybolup gidiyordu. 

Vücudumu tekrardan ılık suyun kadife ellerine bıraktım ve bir süre ilk havuzda vakit geçirdim. Ardından içimi o kuvvetli yıkanma arzusu ele geçirdi. 

Şöyle bir etrafa bakındım ve Kenan'dan aldığım o altın renkli sabunlardan var mı diye kurnalara göz gezdirdim. 

Giriş kapısının orada açılmamış bir paket duruyordu. Sudan çıkarak onu aldım ve tekrar havuza döndüm. Altın suyuna batırılmış gibi duran paketi inceledim. Üzerinde hiçbir şey yazmıyor, sadece köpükler içinde bir sabun resmi duruyordu. 

Paketi açıp sabunu çıkarttım. Daha sonra havuzun mermer yüzeyine oturup itinayla köpüklenmeye başladım. Tüm bedenimi sabuna buladıktan sonra kendimi suya bıraktım. Tamamen dibe battım ve sonra gözlerimi açtım. Onca kir nereye gidiyordu, merak ediyordum.


Hayalet Tren(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin