İki şarkıyı dinlerseniz duyguyu daha iyi kavrayabileceğinizi düşünüyorum.
1- Emre Aydın feat Model / Bir Pazar Kahvaltısı
2- Teoman feat İrem Candar / Bana Öyle Bakma
Bu şarkıları dinleyerek yazdım...
İlk kar tanesinin hep bir mucize olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü beraberinde bir çok mucizeyi getirmişti bana. Mesela sen gibi...
İnsanlar genellikle ılıman, iç ısıtan havaları severken ben kış mevsimine aşık olmuşumdur. Kar tanelerinin yere düşmesiyle birlikte doğanın bembeyaz bir uykuya yatması, şehir hayatında ise olanca tezatlığıyla sokaklarda ardı ardına atılan kar topları ve bütün heybetiyle yükselen kapkaranlık binalarda yankılanan gülüşme sesleri...
9-10 yaşlarındaydım sanırım tam hatırlamıyorum. Yılın ilk karı düşmüştü o gün. Bir Pazar günü, üstünde kestane pişen sobanın ateşinin ışığında; küçük, lacivert leğenimizde banyo yapmış, Bizimkiler'i izliyordum. Büyük bir mutlulukla televizyona bakarken ara sıra gözlerim kapanır gibi oluyordu. Holden gelen ayak sesleriyle ayaklanmış, babamın üstüne montunu giydiğini görünce sigara almaya gideceğini anlamıştım.
Yaklaşık 10 dakika süren ağlamalarım sonucu babam; annemin, "Daha yeni banyo yaptı, hasta olur !" ikazlarına aldırmadan beremi kafama geçirmiş, atkımı sıkıca boynuma sarmıştı. Ayağıma geçen kış büyük bir mutlulukla aldığımız botlarımı giydirmiş, elimden tutup beni de götürmüştü bakkala.
Yılın ilk karı dün gece düşmüştü. Yolda giderken yerden karları öbek öbek toplayıp elimde top yapıyor, yere atarak parçalanışlarını izliyordum. Örgüden olan eldivenlerim su içinde kalmıştı ama hala mutluydum. O gün içimde tarifsiz bir sevinç vardı. İnsan hayatın anlamını anlamaya başladıkça bir olgunluk çöker üzerine derler. Ben her ne olursa olsun çocuksuluğumu kaybetmemiştim ama pesbembe yaşamaya devam edememiştim.. Devam edemedim ama... O pembe dünya bir girdap olup, derinlerindeki siyahlarına çekti beni... İçimde yeşeren çocuklarla, henüz tadına varamadığım gülüşlerle, bir kez daha oynasam dediğim oyunlarda boğuldum ben...
Ipıslak olmuş ellerimle bakkala gittiğimizde babam beni direk sobanın başına çekmişti. Eldivenleri ters çevirip bakkalda kalacağımız kısa süre zarfında kurumasını sağlarken, bir yandan da ellerimi ısıtmamı sağlıyordu.
Sobanın yaydığı turuncu ışığı izlerken, başımı çevirmemle gördüm seni. İki yandan örülü kızıl saçların, her daim mahzun bakan yeşil gözlerin... Çocuk aklımla ne kadar güzel olduğun yankılanıp durmuştu beynimin içinde. Elindeki bisküvi paketleriyle bakkalın içinde koşuşturuyor, giydiğin pileli eteği de uçuş uçuş bir şekilde peşinden sürüklüyordun. "Aynı bir prensese benziyor." demiştim. Aynı bir prensese benziyor.
Babamın çekiştirmesiyle anca gelmiştim kendime. Babam sigarasını tüttürmüş, o hayran olduğum çarpık tebessümlerinden birini usulca yerleştirmişti dudaklarına. Onun bu neşeli hali bana da geçmiş, benim ıslak eldivenleri unutuvermiştim sizin bakkalda !
Yolun yarısında fark etmiştik bunu. Babam, "Giden eldivene değil de annenin seni azarlayacağına yanarım. Nasıl unuttun ah oğlum !" diyerek evhamlanır gibi yapmıştı. Hemen ardından bir elimi, büyük avuç içlerine sıkıştırarak kendi montunun cebine sokmuş, diğer elimi ise kendi montumun cebine koydurmuştu. Şehrin sessizliğinde, biri sıcak biri soğuk ellerime eşlik eden sigara dumanıyla gelmiştik eve.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berfu (#WattyTR2016)
Romanceİlk ve son kar tanesinin hep bir mucize olduğunu düşünmüşümdür; seni bana getiren ve seni benden alan... Yinede her halükarda senin benim olduğunu kanıtlayan mühürlerdi onlar. Bizim hikayemiz her yıl karın düşüşüyle başlayan o muhteşem zaman dilimi...