Kafam allak bullak olmuştu. Kendimi akıl sağlığı bozuk olmakla yaftalarken resmen zırdelilerin arasına düşmüştüm. Dediği şey insan mantığını altüst ediyordu lakin şu ana kadar yaşadıklarıma bakılırsa zaten mantığın sınırları dışında geziniyordum.
Bir süre öylece durdum ve insanları izledim. Gerçekten adamın dediği gibi insanlar ellerindeki sabunu yiyor ve sonrasında yüzüyorlardı. Bunun üzerine sabunu burnuma yaklaştırıp kokladım. Kokuyu içime çeker çekmez trene ilk bindiğimde duyduğum o tarçın kokusu tekrar beni esir aldı. Ruhumda muhteşem bir huzur hissettim ve o anda sabunu ağzıma götürüp yemeye başladım.
Sabun yumuşak ve tatsızdı lakin boğazımdan geçen her bir lokmayla hafifliyor ve git gide neşeleniyordum. Bu ruh hâliyle kendimi suya attım ve yüzmeye başladım. Gücüm tükenene kadar havuzun içinde çırpındım.
Kendimi, suya âşık çocuklar kadar hür hissediyor dum. Hiçbir şey umurumda değildi. Seneler sonra ilk kez bu kadar temiz ve mutluydum.
Benliğimi sarıp sarmalayan bu duygularla uzun bir süre yüzdükten sonra havuzdan çıktım ve son bölüm olan heykelin bulunduğu küçük havuza bıraktım kendimi. Bedenim suya girer girmez saç diplerimi dahi ele geçiren bir acı beni yakaladı.
Su tahammül edilemeyecek kadar sıcaktı. Canlı canlı haşlanan karidesler gibi ıstırap içindeydim. Can havliyle kendimi havuzdan dışarı atmak istedim ancak o esnada az önce konuştuğum adamın eli tekrar omzumu kavradı.
"Dur, sakın çıkma sudan. Yoksa ömür boyu içindeki günahlarla yaşarsın. Bırak cayır cayır yansın namussuzlar!"
Benimle konuşan kararlı gözlerine baktım ve kendimi tekrar suya bıraktım. Sözleri bana dayanma gücü vermişti. Havuzun köşesinden uzaklaştım ve orta yere geldim. Derim kızarmış, parmak uçlarım buruşmuştu.
Gözlerimi kapattım ve tüm hatalarımdan, günahlarımdan arındığımı düşündüm. Bu tahayyül, suyun yakıcı etkisini kırmış, canımın acısını kısmen unutturmuştu.
Birkaç dakika sonra iyiden iyiye bu azaba alıştım ve dahasını yaşamak için aslan başlı heykele yaklaştım. Başımı kaldırıp gürül gürül akan suya ağzımı dayadım ve sıcak suyu boğazımdan içeri akıttım.
Su, sanki ateş topundan bir parçaydı. Değdiği her yeri delip geçiyordu. Ciğerlerimi delik deşik etmiş, mideme uzanan boruyu kasıp kavurmuştu. Gittiği yerlerde günaha dair en ufak bir parça kalmasının imkânı yoktu. Kısa süre içinde mideme ulaşacak, oradan sindirim sistemimi ele geçirip tüm bedenime sahip olacaktı.
Bu düşüncelerle havuzdan çıktım ve kendimi yere bıraktım. Nefesim sekteye uğramış, derim haşlanmıştı. Mecalim kalmadığı için bir müddet orada uzandım. Daha sonra hafifçe doğrularak ayağa kalktım ve kirden tamamen arınmış beyaz tenimle, bana sabunu veren orta yaşlardaki yakışıklı adamın yanına çöktüm.
Huzurla, kurnanın mermer lavabosuna yaslandığım sırada yapılı adam içten bir kahkaha attı:
"Hoş geldin pamuk prenses."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Tren(KİTAP OLDU)
Fantasy"Hayat, aslında aldığımız nefeslerin değil, nefesimizi kesen anların toplamıdır." Yaşamımdaki her şey rayında giderken aklının ona oynadığı oyunlar sebebiyle bir anda elindekileri, sevdiğini, hayallerini kaybeden genç bir adamın sıra dışı hikâyesi...