Selamun Aleyküm..
Yeni bir İslami Kitap ile karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.. Yorumlarınızı merak ediyorum. :)
Boğazımı tırmalayan gıcıklık hissinin üzerini örterek, derin bir nefes aldım ve sırtımı olabildiğince dikleştirdim.
Hayatımın dönüm noktasına bir kaç adım kalmıştı, evet sadece bir kaç adım. Belki, yüz adım da sayılabilirdi. Kaç tane adım atacağımı saymaktan vazgeçip, çantamdan çıkardığım telefonu elime alıp numarayı tuşladıktan sonra kulağıma götürdüm.
''Bunu yapabileceğimden emin değilim. Yani, bilmiyorum ama bu heyecan beni öldürecek. ''
''Yapma Mahru. Sen bu günü tam altı aydır bekliyorsun.. Vazgeçmeyi mi düşünüyorsun ? ''
''Hayır, tabi ki de vazgeçmeyeceğim. Sadece çok heyecanlıyım.. Ya beni beğenmezlerse, görüşmem kötü geçerse ? ''
''Çağırmışlar ki, beğenmişler.. Hadi şimdi derin bir nefes al ve Besmele çekerek içeri gir. Her şey güzel olacak ben inanıyorum. ''
''Ah, tamam. Benim için çok dua et tamam mı ? Çıkışta seni arayacağım Ayşe'm, Allah'a emanet ol. ''
''Duamdasın Mahru'm, Selametle.. ''
Telefonu kapatıp, nefes alıp verişlerimi düzene soktuktan sonra yüzüme çarpan eşarbımın ucunu, feracemin yakasının içine soktum. En azından içeri girene kadar böyle kalabilirdi, yoksa havalanıp boynumun gözükmesine sebep olabilirdi.
Bacaklarımın zayıf olduğunu bu zamana kadar fark etmemiştim, her adım attıkça bacaklarım benden istemsiz titriyordu. Fakat göz kadrajımın odak noktasına giren Demirci Holding yazısını gördükten sonra, bacaklarımın titremesini hiçe sayarak adımlarımı hızlandırdım.
Gökdelenlerin büyüleyici havasından gözlerimi kaçırıp döner kapıdan içeriyi girdim. İçeride bana tuhaf gözlerle bakan insanlara aldırmadan, sağ tarafta bulunan sekreterin yanına gittim. Bu bakış, beyazların içinde siyah görmek gibi bir şeydi. Sanki bir şeyi ilk kez görüyormuş gibi; hem ürkek, hem şüpheci..
''Affedersiniz, Ben Doğan Demirci'yi arıyordum ama ? ''
Önünde ki dosyalardan kafasını kaldırıp baştan aşağıya bana baktıktan sonra, gözlerini devirerek önünde ki dosyalarla ilgilenmeye devam etti. Neden böyle davrandığını biliyordum, fakat şuan bu konu hakkında tartışmaya girmek istemiyordum.
''Randevunuz var mıydı ? Ne için aramıştınız ? ''
Yüzüme bakmadan konuşması canımı sıkıyordu, resmen ben yokmuşum gibi davranıyordu. Daha doğrusu iğrenir gibi bakıyordu, oysa ben inancım gereği böyleydim. Ben onun röfleli saçlarına ve yüzünde ki bir ton makyaja saygı duyup gülümseyebiliyor isem, onunda aynı şekilde bana bakıp gülümsemesi gerekmez miydi ?
Düşüncelerimi etrafımdan savuşturarak, her ne kadar bana bakmasa da en içten gülümsememi yüzüme yerleştirerek derin bir nefes alıp, dudaklarımı araladım.
''Ben Mahru. Mahru Biricik. ''
''Ve ? ''
''Ah pardon, evet randevum vardı. İş görüşmesi için gelmiştim. ''
Sekreter kafasını dosyalardan kaldırıp yüzüme iğrenir gibi bakmaya devam ettikten sonra, bakışlarını bilgisayara çevirdi. Sonra bana bir kez daha baştan aşağıya kadar baktıktan sonra kafasını iki yana sallayarak nefesini dışarı üfledi ve yanında ki siyah renkli telsiz telefonu alıp kulağına götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÖVBE
SpiritualRuhu arafta kalmış bir genç kız... Bir ayağa cennete düşerken, diğer ayağı cehenneme zincirlenmiş. Nefsinin, şeytanın ve hak yolun arasında kalmış, nereye gideceğini bilemeyen bir yolcu.. Labirentin içinde koşarken, her defasında yeşil gözlere...