KB2-9

7.7K 357 3
                                    

Betül ne söyleyeceğini, ne düşüneceğini bilemiyordu. Sırf bu yüzden susmayı tercih etti ve salıncaktan kalkıp yavaş adımlarla kamp alanına yürümeye başladı. Hemen ardından gelen adım sesleri içten içe mutlu olmasına ve de gülümsemesine yol açarken, ne yaptığını fark edip direkt kaşlarını çattı ve suratını asarak yürümeye devam etti.

Kamp alanına geldiğinde birkaç kişi dışında kimsenin ateş başında olmadığını gördü ve o da kendi çadırlarının olduğu yöne yürüdü. Tam Serra ile paylaştığı çadırına gireceği sırada yan çadırın fermuarı biraz aşağıya indi ve çadırdan tanıdık bir baş uzatıldı.

"Betül." Betül küçük bir tebessümle Cana döndü. "Nereye kayboldun? Sürekli gözüm seni aradı bu gece." Betül saçlarını hafifçe karıştırıp omzunun üzerinden ardına baktı. Tugayın ateş başına çöktüğünü gördüğünde tek kaşını kaldırıp yeniden önüne döndü. Nedense peşinden gelmesini ve de onu ikna etmek için uğraşmasını istiyordu.

"Yürüyüşe çıkmıştım."

"Hım. Şey... yarın beraber takılalım o zaman?" Betül başını salladı ve Cana iyi geceler dileyip çadırının fermuarının indirdi. Çadırın içine girip fermuarı çekti ve çoktan uyumuş olan Serra'nın ardına kıvrıldı. Uyuyabileceğini sanmıyordu fakat Tugayı düşünmek de istemiyordu. Bu yüzden telefonunu eline alıp çok az kalan şarjına aldırmadan fotoğraf galerisine girdi.

İlk karşısına çıkan fotoğraf kendisinin ve Aydının fotoğrafıydı. Gülümseyerek ikinci fotoğrafa geçtiğinde Tibet ve Denizin tartışırken çektiği fotoğraflarıyla karşılaştı. İkisi de çok sinirli gözüküyordu ve işin komik yanı Betül tartışmanın gazlı bir içecekten çıktığını hatırlıyordu. Hemen ardındaki fotoğrafta Çağla ve Betül vardı. Bir diğerindeyse... Aslının düğününde çekinilmiş bir fotoğraftı. Fotoğrafta Aydınlaydı fakat sol omzunun ardından başka bir yüz daha seçiliyordu... Tugayın yüzü.

Betül gözlerinin kapatarak telefonu yan tarafına bıraktı ve derin bir nefes aldı. Sahi yarın ne yapacaktı? Eskisi gibi Tugaydan kaçabilirdi fakat bu böyle nereye kadar devam eder belirsizdi. Üstelik Tugay bir daha karşısına geçip 'Betül bir şans daha' diye hiçbir zaman demeyebilirdi. O zaman ne yapacaktı Betül? Tugayla olma şansını hepten yitirecekti... O an Betül Tugayla olmak istediğinin ve de yanlış anlaşılmalarının onu düşüncesinden caydıramayacağının farkına vardı. Aslının yanında öyle davrandıysa ne olmuştu, Betül'ün kırıldığını görmüştü. Bundan sonra her şey daha güzel olurdu, öyle değil mi?

Betül uzandığı yerden doğrulup saçlarının düzeltti ve yutkunarak çadırın fermuarına uzandı. Çadırdan önce başını uzatıp Tugayın hala aynı yerde oturup oturmadığına baktı ve Tugayı gördüğünde çadırdan çıkıp küçük adımlarla Tugayın yanına ilerledi. Hiç sesinin çıkarmadan Tugayın oturduğu minderin bir ucuna oturduğunda gözleri Tugaydaydı.

Tugay yanı başındaki hareketliliği fark ettiğinde başının hafifçe çevirip o yöne baktı ve önüne döndü. Ardından kaşlarını çatarak bir kere daha Betül'e baktığında Betül'ün dudaklarını birbirine bastırarak kendini izlediğini gördü.

"Ben..." Betül dizlerinin kendine çekip gözlerinin Tugaydan ayırdı ve başını dizlerine dayayarak ateşi izlemeye başladı. "Geleceğinin düşünmemiştim. Betül? Ben..." Aniden Betül'ün üşüyor olabileceğinin düşünüp ceketini çıkardı ve Betül'ün omuzlarına bıraktı. "...çok mutluyum."

***

"Bağırmadan konuşsana ya. Bak düzgünce konuşmayacaksan kapatıyorum. Zaten telefon çekmiyor burada, yetmezmiş gibi bir de şarjım az. O yüzden düzgünce konuş lütfen." Semih karşıdaki kadının kafayı yemiş olduğuna kanaat getirerek derin bir nefes aldı.

Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin