Altay'la evleneceğim

12.6K 781 42
                                    

Multimedya Altay 14 yaşında ve İnci 6 yaşında

Keyifli okumalar.

On gün öncesine kadar sekiz yaşına basıp yetim haneden bir an önce gitsem diye Allaha her gece dua ediyordum.  Allah dualarımı dolaylı olsa da kabul etmişti. On sekiz yaşıma gelmeden küçük bir kız sayesin de yetim haneden ayrılmıştım. Özalp ailesi iyi insanlara benziyordu.
İnci'yi ağaçta ağlarken gördüğüm de onun hayatımı bir anda değiştireceği hiç aklıma gelmemişti. İyilik perisi gibi sihirli değneğini başıma kondurmuş kötüye giden hayatımı değiştirmişti ve içimden bir ses değiştirmeye de devam edeceğini söylüyordu.
On gün önce..
Gece yine yıllardır gördüğüm kabuslardan birini gördüğüm için terler için de uyanmış erken kalkmıştım. Bu yüzden izin almış okula da gitmemiştim. Durumu bildikleri için izin almak kolay oluyordu benim için. Bu kabuslarım yüzünden gün boyu hayalet gibi dolaşıyor hiç bir şeye odaklanamıyordum. Sabah sabah yine bahçe de boş boş dolaşırken küçük bir kızın ağladığını duydum ama etrafa göz gezdirdiğim de ağlayan kimse gözükmüyordu. Bahçede ki bankta oturmuş geriye doğru yaslanarak gökyüzüne doğru bakarken gözlerimi kapatmıştım. Ağlama seslerini tekrar duymaya başladığımda gözlerimi açtım. Altı yaşlarında bir kaç çocuk yaklaşık 4 metre boyunda ki çınar ağacının etrafında toplanmış yukarıya doğru bakıyordu.  Bakışlarımı ağaca çevirdim.
Küçük kız ellerini açmış  'Allah’ım beyaz atlı prens dayım gelsin beni kurtarsın' diye dua ediyordu hıçkırıklarının arasından söyledikleri biraz zor anlaşılıyordu. Gülmemek elde değildi. Bu yaşlardaki çocuklar için hayal gücünün sınırları yoktu Geçmişimi hatırlamadığım için sanki hiç o yaşlarda olmamış gibi hissediyordum.
Kızı o şekil de ağaçta ağlarken gördüğümde ilk önce yetim hanede ki yaramaz çocuklardan biri sandım. Bir abi olarak yardım etmek bana düşüyordu. Burada ki çocuklar sevgiye şefkate ilgiye muhtaç çocuklardı tıpkı benim gibi. Sadece biraz daha fazla sevilmek ilgi çekmek adına bazen böyle yaramazlıklar yapıyorlardı.
Yardım etmek için ağaca tırmanıp onu kucağıma aldığımda boynuma sıkıca sarılmış ağlamasını iyice arttırmıştı.
"Şişt ağlama ufaklık geçti artık şimdi seni aşağı indireceğim. "Başını gömdüğüm omuzumdan kaldırıp kaşlarını sert bir şekilde çattı. "Ben ufaklık değilim büyük bir kız oldum buraya da annemle babamla kardeşimi almaya geldik anladın mı?" İç çekerek dediğin de ilk önce neden böyle söylediğine anlam verememiştim. Sonra yetimhaneye gelen koruyucu ailenin çocuğu olabileceği aklıma geldi. Ağaçtan indiğimiz de hâlâ içli içli ağlıyordu. "Adın ne senin” diyerek dikkatini dağıtmaya çalıştım başarılı da olmuştum.
"Önce sen söyle" dedi hıçkırıklarının arasından.
"İlk ben sordum ama "
"İnci " dedi burnunu çekerek. Kucağım da ki bu küçük kızım adı İnci'ymiş demek. Beyaz tenli sarıya yakın saçları ve boncuk gibi mavi gözlü ve pahalı gözüken güzel kıyafetleriyle de inci tanesi kadar değerli bir duruşu vardı.
"Bende Altay" dedim. Kafasını gömdüğü omuzumdan kaldırdı. Gözlerimin içine bakıp minik ellerini yüzüme dokundurdu. Gözlerin tıpkı dayım gibi benim dayım gibi beyaz atlı prensim olup beni kurtardın" diyerek bana sarıldı.
Şuan..
İnci benim iyilik meleğim olmuş onun sayesinde bir evim ,bir odam ,bir ailem olmuştu.  Tanışmadığım sadece Poyraz kalmıştı acaba beni nasıl karşılayacaktı merak ediyordum. Belki de bu evde onun için fazlalıktan başka bir şey olmayacaktım. Beni İnci gibi kabullenmeyecek yetimhaneye dönmek zorunda kalacaktım. Ama bunları düşünmek için henüz erkendi. Odama göz gezdirdiğimde ihtiyacım olan her şey elimin altında gözüküyordu. Çift kişilik bir yatağın kenarlarında komodin yerleştirmişler boydan boya beyaz gardırop yatağın karşısındaydı. Gardırobun hemen yanımda ki kapı banyoya açılıyor olmalıydı. Pencerenin altında ki beyaz çalışma masasının üzerinde ki laptop benim için alınmıştı sanırım.
Bana sadece eşyalarımı yerleştirmek kalmıştı. Gerçi çok fazla da eşyam yoktu. En kötüsü de aileme ait hatırladığım hiç bir şey olmadığı gibi onları hatırlatacak bir hatıra da yoktu. 9 yaşımdan öncesi olan her şey karanlıktan ibaretti. Kimdin neden sokaklardaydım, ailem var mıydı ? Hiç bir şey hatırlamıyordum. Belki de hatırlamak istemiyordum. Bazen hatırlamak istediğim de yüreğimde bir korku çörekleniyordu.
Çantamı açıp eşyalarımı gardıroba yerleştirdim. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Dün gece yine kabus gördüğüm için uyuyamamıştım. Önce duş almak en iyisiydi. Dolabın yanında ki kapıyı açıp içeri girdim. Banyo odamda ki mobilyalar gibi beyazdı bir köşesine küçük bir duşkabin diğer bir köşesinde klozet yerleştirilmiş yanında da küçük bir lavabo koymuşlardı. Kapının arkasında ki askılıkta mavi bir bornoz benim için bırakılmıştı.
Üzerimde ki giysileri çıkartıp ılık bir duş aldım. Mavi bornozu giyip kurulandıktan sonra odama geçtim. Önce iç çamaşırlarımı sonra dolaptan çıkarttığım krem spor keten bir pantolon ve üzerine mavi üzerimde İstanbul yazan bir tişörtümü giyip kendimi yatağın üzerine bıraktım. Gözlerimi kapattığımda tek istediğim bu olanların bir rüya olmamasıydı.
"Abi Altay benim oğlum onu yanımda götürmek istiyorum"
"Bunca yıl aklın neredeydi yıllardır senin öldüğüne inandım. Senin yüzünden nerdeyse katil oluyordum. Şimdi hangi yüzle karşıma çıkıp Altay'ı istediğini söylüyorsun. O beni babası biliyor"
"Abi lütfen yavaş ol kaza yapabiliriz"
Abi....Oğlum...
"Baba ...Anne..."
Gözlerimi aralamaya çalışırken kalbim deli gibi çarpıyordu. Terden tişörtüm iyice üstüme yapıştığı için tenime ıslaklık değiyordu ve sanki göğsümün üstünde bir ağırlık vardı nefes almamı engelliyordu. Yine benzer kabuslarımdan birini görmüştüm. Bu sefer kabus değil sanki geçmişimden bir parçaydı gördüğüm.
Ne kadar zamandır uyuyorum bilmiyordum. Gözlerimi tamamen aralayıp beyaz tavana dikip boş boş bakmaya başladım. Her zaman ki gördüğüm bir kabusu bir kenara bırakırsam son yaşadığım güzel şeyleri düşündüğümde gördüklerimin bir rüya olmamasını diliyordum.
Gözlerim göğsümün üzerinde ki ağırlığa kaydığında minik bir el boynuma sarılmış bırakacak gibi de durmuyordu. İnci! Dilara abla gibi kokuyordu İnci. Kokusunu içime çekip başının tepesine öpücük kondurdum. Bu koku kadar bu küçük kızı da sevmiştim. Başımı biraz geri itip yüzüne doğru göz gezdirdiğim de de öyle masum uyuyordu ki uyandırmaya kıyamıyordum. Ama sıkıca sarıldığı için nefeste almakta da zorlanıyordum. Derken kapı açılmış benim yaşlarımda tahmin ettiğim siyah saçlı kahverengi gözlü bir çocuk kaşlarını çatmış bize bakmaya başlamıştı. Bu Poyraz olmalıydı. Bakışlarından benden hoşlanmadığı hissine kapıldım.
"Anne” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başlayınca İnci kalkıp yatağın üzerinde oturmuş gözlerini ovuşturmaya başlamıştı.  Yattığım yerden doğrulup yatağın üzerinde oturdum. Poyraz'ın bu böyle bir tepki vermesine sebep olacak ne yapmış olabilirim ' diye düşünmeye başlamıştım. Daha yeni gelmiş ve henüz tanışmamıştık bile.
Dilara abla telaşlı bir şekil de odamdan içeri girdi. "Poyraz sana kaç kere söyledim evin için de bu şekil de bağırma diye" azarlarcasına Poyraz’a söylenmişti.
"Anne bak kızına bir şey de beni bu yaşta kardeş katili etmesin. Ben dururken gitmiş daha bir kaç kere gördüğü yabancı çocukla uyumaya başlamış. İnci benden başka kimseyle uyuyamaz" Sanırım Poyraz İnci'yi benden kıskandığı içindi bu hengame. O an İnci'nin ne kadar da şanslı olduğunu anladım. İnci'yi seven, değer veren bir ailesi vardı. Beni de bu kadar sevip tam anlamıyla ailesinin bir parçası olacak mıydım?
"Bir kerem o yabancı değil onun adı Altay hem büyüyünce ben Altay'la evleneceğim. O yüzden uyumamda bir yanlış görmüyorum. Annemde babamla uyuyor.” diyerek dudaklarını bükmüş kollarını bağdaş kurmuştu.
"Kim demiş? Ben kardeşimi kimseye vermem o kadar yanında gördüğün her erkeğin bacaklarını kırarım." diyerek işaret parmağını İnci'ye doğru sertçe sallıyordu. Yerinden kalkıp yataktan aşağı inerek ellerini beline koymuştu.
" Anne Poyraz'a söyle Sude Naz öptüğün de ben ona kızmıyorsam o da bana karışmasın. Hem babamla sen birlikte uyuyorsunuz bende Altay'la uyuyabilirim." dedi çok normal bir şey söylüyormuş gibi.
"Ben erkeğim."
"Ama Sude Naz kız o yüzden ben de Altay'ı öpebilirim diyerek yanıma gelip yanağımdan beni öptüğünde ne yapacağımı şaşırmıştım. Poyraz burnundan soluyordu.
Bakışlarım Poyraz ve İnci arasında pinpon topu misali gidip gelirken zamanla da Dilara ablaya kayıyordu. Şimdiden büyüyünce İnci ile evlenecek olan adama acımaya başlamıştım. Bu yaşta bu zeka bu cevaplar... Ben bile bu taşta bu kadar hazır cevap değildim.
"Yeter çocuklar!” Dilara ablanın sert ve kalın sesi ikisini de susturmaya yetmişti.
"Poyraz önce sen Altay'la tanış bakalım" diyen Dilara abla sonra İnci'ye döndü.
"İnci sende bir daha ne Altay abinle ne de Poyraz abinle uyuyacaksın. Artık büyüdün istediğin gibi kardeşinde var artık. O yüzden büyüdüğünü ispat et ve kendi başına uyuyabileceğini kanıtla."
"Canımın içi anneciğim ama Altay kabus görüyordu sanırım. Bir şeyler söylüyordu. Başında boncuk gibi ıslaklıklar vardı. Sen, ben kabus gördüğümde yanıma gelip başımı okşuyordun ya, bende kabus görmüyordum. Bende Altay'a kabus görmesin diye sarıldım o kadar. Sonra uykuya dalmışım" dedi. Konuşurken o kadar masum gözüküyordu ki ona kızmak imkansızdı. Dilara abla hemen yumuşamış gözüküyordu bu ses tonuna da yansımıştı.
"Tamam o zaman ama bir daha böyle bir durumla karşılaşırsam bana haber ver anladın mı İnci? Şimdi odana git"
"Tamam anneciğim"  İnci istemeyerek de olsa yanımızdan ayrıldıktan sonra Poyraz yanıma gelmiş baştan aşağı beni süzdükten sonra elini uzattı.
" Ben Poyraz” diyerek tebessüm etmeye başlamıştı.
"Bende..." Biliyorum sen Altay'sın sağ olsun İnci sayesinde seni tanımayan kalmadı. Trabzon'dan tut Türkiye milli sınırlarını aşarak İtalya'yaya kadar ünün ulaştı" diyerek kıkırdamaya başlamıştı. Ne demek istediğini o zaman anlamasam da çok yakında fazlasıyla anlayacaktım.
"Poyraz! Dilara ablanın uyarıcı sesiyle Poyraz kıkırdamayı kesmişti.
"Tanıştığınıza göre Altay'la bizi biraz yalnız bırak Poyraz"
"Tamam anne" Belki de Dilara abla İnci yanımda uyuduğu için beni uyaracaktı.
"İnci'ye çok yüz verme kardeşim biraz sülüktür sonra demedi deme kurtulamazsın"
"Poyraz! Hemen dışarı yoksa terlik geliyor demedi deme" Poyraz Dilara ablanın sertçe sözlerinden sonra kaçarcasına odadan çıkarak kapıyı kapatmıştı. Dilara abla yanıma gelerek yatağın kenarına oturdu.
"Eşyalarını yerleştirdin mi?" Dolabı elimle işaret ederek "Evet” dedim. Dilara abla yerimden kalkıp beyaz gardırobun kapağını açıp içinden kırmızı bir tişört çıkararak yanıma geldi.
"Çok terlemişsin çıkar hadi tişörtünü hasta olabilirsin" Bu beklediğim bir şey değildi. O kadar sevgi dolu ve merhametliydi ki bu sözler içimde güven duygusunu uyandırmıştı. Üzerime terden yapışan tişörtü çıkarmış yeni tişörtü giymeme yardımcı olmuştu. Tıpkı bir anne gibi şefkatliydi elleri. Tişörtümü giydikten sonra yanıma tekrar oturmuş ellerimi avuçlarının içine almıştı.
"Altay gördüğün kabuslardan yurtta müdüre hanım bahsetti. O yüzden izin verirsen seni psikoloğa götürüp bu sıkıntından kurtarmak istiyoruz. Hem belki geçmişini de hatırlarsın"
"Yani bunun için mi benimle yalnız kalmak istemiştiniz"
"Elbette sen ne sandın!"
"Şey İnci..."sözümü tamamlamama fırsat vermeden "Altay İnci hayal dünyası çok geniş, inatçı ve dili maalesef pabuç kadar, biraz her istediği olsun isteyen şımarık bir çocuk. Ama bunun yanında merhametli ve hiç bir karşılık beklemeden sevgisini herkese verebilen ve ayrıca Poyraz'a kızsam da biraz sülük gibi bir kız." diyerek devam etmişti.
“Bizim açıdan değil ama senin açısından onun söylediklerine takılıp kendini diken üstünde hissetmeni istemiyorum. Psikolog bir arkadaşımla az önce telefonda konuştum. Sadece üstüne gitmeden her şey normalmiş gibi davranırsak bir süre sonra bu seninle evleceği gibi söylemlerinden vazgeçeceğini söyledi.” dediğinde rahatlamıştım.” Yani ne söylerse söylesin söylediklerine takılma sadece dikkatini o farkettmeden başka yöne çek."
"Anladım. Teşekkür ederim Dilara abla"
"Önemli değil Altay sen artık bizim ailemizin bir parçasısın, her zaman senin yanındayız. Her şeyi bizimle paylaşabilirsin. Psikolog meselesini bir düşün derim."
"Tamam. Ancak hatırlayacağım şeyler beni korkutuyor. Şimdiye kadar hatırlamadığıma göre belki de geçmişte hatırlamak istemediğim şeyler yaşamışımdır"
"Bilemiyorum Altay ama bildiğim bu durumu hep beraber atlatacak olacağımız" Diyerek Dilara abla şefkatli kollarıyla bana sarıldı. O sıra da kapı açılmış Poyraz içeri girince Dilara ablayla birbirimizden uzaklaşmıştık.
"Anne oğul klasik konuşmanız bittiyse Altay’ı alabilir miyim artık?" Gülümsemeden edememiştim. Aylar sonra kader yüne yüzüme gülmüş Özalplar beni yanına almıştı. Üstelik anne- oğul demişti içten içe dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Poyraz beni ailesine kabul etmişti ama İnci'den hiç ümidim yoktu ona göre büyüyünce onunla evleneceği beyaz atlı prenstim. Dilara ablanın dediği gibi İnci hayal gücü fazla genişti. Büyüdüğün de bu söyledikleri aklına gelip belki de utanacaktı.
"Sen kapı mı dinliyordun Poyraz?" Dilara ablanın azarlayıcı sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Hayır anneciğim konuşmanızın bitmesini bekliyordum"
"Peki dediğin gibi olsun bu konuyu şimdilik rafa kaldırıyorum. " Dilara abla yanımızdan ayrılınca Poyraz'la havadan sudan şeylerden başladığımız konuşmamıza, hobilerimizden bahsederek birbirimizi tanımaya çalışmakla devam etmiştik. Sonra Bilgisayar'ı açıp beraber oyun oynamıştık. Saatler su gibi akıp geçmişti sanki kırk yıllık gibi dost gibi birbirimize davranmaya başlamıştık.

Uzun olduğu için ikiye böldüm diğer parta geçebilirsiniz.Lütfen oy verin düşüncelerinizi paylaşın.

Fırtına Esintisi(kitap Oldu) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin