1. BÖLÜM: İNKAR

986K 21.3K 31.3K
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

 Gökyüzünden özenle dökülen inci taneleri toprakla buluştuğunda, bu kirli dünyaya nispet yapar gibi enfes bir koku yayılmıştı etrafa

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

 Gökyüzünden özenle dökülen inci taneleri toprakla buluştuğunda, bu kirli dünyaya nispet yapar gibi enfes bir koku yayılmıştı etrafa. Güneşe hasret kalan çıplak dallar ıslanmış, ağacın mecruh gövdesi can bulmuştu. Üşümüş ellerimi ceketimin dar ama sıcak cebine soktum ve adımlarımı bir an önce eve varmak için hızlandırdım. Belki evde beni bekleyen biri yoktu ama sıcacık yatağımı özlediğim aşikârdı. Henüz on sekizimde verdiğim bu yaşam savaşı beni fazlasıyla yorsa da kimseye söyleyememiştim yorgunluğumu. İnsanlardan gizlenmek için en iyi silahımı kullanmıştım:

'Gülümsemek...'

On beş yaşında öğrenmiştim gülümsemenin acıyı sakladığını. Ailemi kaybettiğim o korkunç kazadan sonra bütün gülümsemelerim yalan olmuş, henüz dalında tomurcuk pembe bir gül gibi solup gitmişti. Ama bu yapmacık gülümsemelerimi çekinmeden etrafa sunarak her şeyin yolunda olduğuna inandırmıştım insanları. Herkes benim sürekli gülen, neşeli, çocuksu biri olduğumu düşünse de içimde sıkışmış mevta ruhumdan herkes bihaberdi. Hatırlamadığım geçmişim ise tüm anılarımı sarmaşık gibi sarmalamıştı sanki ve geri vermemekte ısrarcıydı. Yüreğimde yıllardır anlam vermediğim bir burukluk taşıyordum. Ailemi kaybedince bir süre anneannem sahip çıkmıştı bana. Elinden geldiğince hem annelik hem babalık yapmıştı torununa. Sevgiyle terbiye vermiş, iyilik ve saflığı aşılamıştı temiz kalbime. Ama daha sonra beni sarıp kollayan bu kollar da çekilmişti hayatımdan. Ölüm ihtiyar anneannemi de ailem gibi alıp götürmüştü. İşte o günden beri yalnız başıma dört duvar arasında yaşıyordum. Teyzem ve amcam ne kadar beni yanlarına almaya uğraşsa da reddetmiş, kendi başıma hayata tutunmak istediğimi söylemiştim onlara. Tabii bu, bahaneden başka bir şey değildi. Herkes gibi ben de korkuyordum yalnızlıktan. Ama her ne kadar teyzem veya amcam olsa da bir anne, babanın şefkatini hissedemiyordum; yanlarında çekingen ve sığıntı gibi yaşamak beni yalnızlıktan daha çok korkutuyordu. Beni yalnızlığa sürükleyen başka bir neden daha vardı. Doğduğumdan beri yakamı bırakmayan hastalığım beni insanların arasından çekip almış, farklı bir dünyaya taşımıştı. Hayatım boyunca hastalığım yüzünden yalan söyleyememiştim. Pinokyo sendromu denilen bu hastalık, yalan söylediğimde hıçkırmama neden oluyordu. En masum yalanlarımda bile beni hemen ele vermesi hayatımı daha da zorlaştırıyordu. Yalansız geçen dürüst bir hayat bana göre değildi anlaşılan. Hayatım zaten yerle birdi. Kaderim daha ne kadar kötü olabilirdi ki? Buna rağmen dostluğunu kesmeyen, her sıkıntımda yanımda olan bir arkadaşım vardı: Ömer. Üç yıldır, bir abi gibi ailesini kaybeden bu küçük kızı ayakta tutmak için elinden ne geliyorsa onu yapmıştı.

KÜÇÜK YALANCI (DOKUZ YAYINLARI İLE RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin