O haklıydı. Ben Tanrının hizmetkarıydım. Düşmanı değil.

Kılıcımı yağmurun altında ıslattıktan sonra eski yerine koydum. Kulaklığımı boynuma astım. Yürümek için arkamı döndüğüm de boynumda bir kılıçla karşılaştım. Nefesim kesildi. Hemen karşımdakine döndüm. Tanımıyordum bile. Benimle ne derdi vardı? "Merhaba Muna." Görünüşe bakılırsa o beni tanıyordu. Tatlı tatlı gülümseyerek bana baktı. Kafasını sağa yatırdı. "Ne kadar da büyümüşsün. Seni en son gördüğümde bir fasulye kadardın," dedikten sonra gülmeye başladı. Gözlerimi kıstım. "Neden bahsediyorsun?" "Doğru ya sen beni hatırlamıyorsundur normal olarak." Kılıcı daha doğrusu bıçağı daha da yakınlaştırdı. Yutkundum. Gözlerinin içine baktım.

Kırmızıya yakın gözleri vardı. Benim yaşlarımda gözüküyordu. Kızıla yakın koyu kahve dalgalı uzun saçları vardı. Kırmızı ojeleri ve giyinişi aynı benim gibiydi. Onu hatırlamıyordum. Beni ufakken görmesi de imkansızdı. "Tabii sen şimdi bana inanmıyorsundur. Senin gibi gözüküyorum diye," demesiyle ağzını açarak sivri dişlerini göstermesi bir oldu. Yumruğumu sıktım. Onun kokusunu nasıl alamamıştım?

"Sen?"
"Annen yüzünden vampir oldum küçük sürtük." Dişlerimi sıktım. Birden yaklaşınca bıçak boğazıma battı biraz. Hemen geri çekildim. "Aa yoksa bana dokunamıyor musun?" diyerek dudak büzdü. Bu masum ayakları hiç ona göre değildi. Gözlerimi kıstım. Burnumdan soluyordum. "Ne istiyorsun?" "Annenle olayımızı bilmek istemiyor musun?" Sustum. İstiyordum ama ona istediği cevabı vermek istemiyordum. "Şöyle diyeyim. O benim elimden iki değerli şeyi aldı. Bense ondan geri almaya çalıştım. O sırada bir kazaya uğradım. Vampir oldum."
"Ne?"
"Her zaman bir vampir olduğumu mu sanıyordun?" Güldü. "Annen sayesinde oldum. Ben de bir zamanlar senin gibi bir Nairaydım. Tabii daha iyisinden."

Yutkundum. Nasıl yani? "Bu yüzden kokumu alamadın. Yarı yarıyayım çünkü."
Onun söylediği her şey yalandı. Öyle olmalı. Benim annem kötü bir şey yapmaz. "Benden ne istiyorsun?"

Bıçağını kolyemin ipine taktı. "Alacaklarımdan biri sende." Demesiyle bıçağıyla ipi kesmesi bir oldu. Geriye atıldım. Geri baktığımda orada değildi. Kadın yok olmuştu.

Kolyemi aramaya başladım. Yerleri elimle yokladım. Ortalıkta yoktu. Koşarak eve gittim.

Babam daha gelmemişti. Odamda sağa sola gitmeye başladım. Babam o kolyenin çok güçlü olduğunu söylemişti. Ya o kadın onunla kötü bir şey yaparsa? Tanrım... Islak kıyafetlerimle odanın içinde dönmeye devam ettim. Elim kafamda çözüm bulmaya çalışıyordum bir yandan da. Sinirden gözlerim doldu. O sırada kapı açıldı. Dustin hızla yanıma geldi. Beni süzdü. Kaşlarını çattı. "Kıyafetlerini neden değiştirmedin? Daha doğrusu bana söylemeden neden dışarı çıktın? Bir haber verseydin." Elimle ağzımı kapattım ağlamamak için. "Ne oldu?" Boynuna atladım. Sıkıca sarıldım. Ağlamaya başladım. "Muna." Sesi yumuşadı. O da belimden sıkıca kavradı. Bir süre sonra kolu hafifleşmeye başladı. Sıkıca sardım tekrar. "Beni bırakma."

"Şş. Tamam, nasıl istersen."
Sanırım bir-iki saat öyle kalmıştık. Ben bir yerden soğuklar geldiğini fark edince ondan ayrıldım. Pencereme baktım. Sonuna kadar açıktı. Daha demin kapalı değil miydi? Tekrar pencereyi kapattım. Dustin'e döndüm. Ona sonsuza kadar sarılmak istiyordum. Ama onu sıkmakta istemiyordum. Yanaklarımı sildim elimin tersiyle.

"Teşekkür ederim." Gülümsedi. Geri döndü. Ve paytak paytak yürümeye başladı. Güldüm. Saatlerdir öyle durmamızın sonucu buydu işte. Beni güldürmek için yaptığını biliyordum ayrıca. Geri döndü ve güldü. "Bu akşam iyice dinlen. Yarın neler olduğunu konuşacağız." Kafamı salladım. Normal yürüyerek dışarı çıktı. Yanaklarımı sildim ve derin bir nefes verdim. Şimdi güzelce yüzümü yıkayıp yatacaktım. Yarın sabah ise babama sormam gereken bir hesap vardı.

NAİRA‧✕‧Örümceğin Laneti |3K Serisi 1.kitap|Where stories live. Discover now