"Önemli bir durum yoktur umarım?"

Sorum karşısında yeniden dişlerini göstermeden tebessüm edebileceği en büyük şekilde gülümsedi. Bu sinir bozucu, ve gereğinden fazla aptalca duruyordu. Matematik dehası birinin kesinlikle daha ciddi ve otoriter olması gerekiyordu.

"Önemli bir şey yok, endişelenme."

"Hadi ama, ben mi endişeleneceğim seni aptal?" diyen iç sesimi zorlukla sustururken ağzımı araladım, "O halde beni neden çağırdınız?"

"Yaşadıklarına rağmen yazılı kağıdında görülebilecek en mükemmel notu görmemi sağladığın için teşekkür ederim. Senin gibi geleceğine sağlam ve büyük adımlarla ilerleyen, inatçı ve mükemmelliyetçi birini bu okul bir daha ağırlar mı bilemiyorum. Eminim, seneye de güzel bir üniversiteye gidip okulumuzun itibarını ve kalitesini arttıranlardan biri olacaksın. Çalışmaların ve bundan sonra da çalışacakların için teşekkürler," yeniden gülümsedikten sonra elini uzattı, bekletmeden tutup sıktım. "Kendine iyi bak, aramızda kalsın, en iyi öğrencim sensin."

Zorlukla dudaklarıma tam bir gülümseme yerleştirdiğimde, "Teşekkür ederim, iyi günler." dedikten sonra aceleyle ayaklandım ve kapıya doğru yöneldim. Yerimde kim olsa, "Sizin gibi saygın ve itibarlı bir öğretmenden bunları duymak harika hissettiriyor." türünden iltifatlar söyleyerek karşısındakinin ego seviyesini en yükseğe çıkartarak iğrenç bir şekilde yağ çekerdi. Tüm bunları kafamdan atarak hızla merdivenlere yöneldim, cebimden telefonumu çıkardığımda saatin hayli geç olduğunu fark ettim. İçimden beni saçma ve hiç değeri olmayan bir konuşma ile oyalayan matematikçiye lanet okurken, telefonumu yeniden cebime koydum ve inebileceğim en hızlı şekilde basamakları teker teker inmeye devam ettim. Okulda üçerli beşerli atlayarak inmeye kalkışırsam dışarıdan küçük bir çocuk gibi görüneceğime emindim, o yüzden evimin bulunduğu binanın merdivenleri dışında hiçbir merdiveni o şekilde inmiyordum. Halbuki ben bunu zevk verdiği için değil, hızlı olmak için yapıyordum

Pekâlâ, belki biraz zevkli oluyordu ama konumuz bu değil.

Uzun zamandır oflamamanın verdiği istek ve sıkıntıyla sessiz bir şekilde oflayarak okulun çıkış kapısına yöneldim, saniyeler sonra okul arazisini tamamiyle terk etmiş bulunuyordum. Adımlarımı aynı hız ve sıklıkta tutarak yürümeye devam ettim, elimdeki karneyle ilk okullu çocuklar gibi göründüğümü düşünmek gereğinden fazla sinir bozucu oluyordu. Tam yirmi dakikanın sonunda evin kapısının önündeydim, kapıyı çaldığım sırada ayakkabılarımın bağcıklarını çözmekle meşguldüm. Kısa süre sonra kapı açıldığında aceleyle doğrulup içeri geçtim ve ayakkabılarımı dolabın önüne doğru fırlattım. Kenarda duran siyah terlikleri ayağıma geçirirken anneannem dış kapıyı kapatıyordu. Elimdeki karneyi girişteki sandığın üzerine attıktan sonra yavaş ve yorgun adımlarla ayaklarımı sürüye sürüye oturma odasına yöneldim. Kendimi her zamanki dinlenme koltuğuna bıraktığımda anneannem, "Yine mükemmel olduğundan emin olduğum için karnendeki notları sorma gereği duymuyorum." diyerek televizyonun tam karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Bir yandan buruşmaya yüz tutmuş ellerindeki örgü şişleri ve ip ile uğraşıyor, bir yandan da televizyondaki magazin programını izliyordu. Ona dikkatle baktığımı fark edince bakışlarını elindeki örgüden ayırmadan, "Bereleri sevdiğini biliyorum, kış için yeni ve farklı modelde bereler örmeye başladım." diyerek ipleri anlamadığım bir şekilde bağladığı (?) örgü şişlerini oynatmaya başladı.

Sevdiğim ve hoşuma giden her şeyi ondan saklamama rağmen biliyor olmasına şaşırıyordum, son bir buçuk yıldır tanıştığımız günden beri her özelliğimi ezberlemişti sanki. Şefkat dolu gözlerle onu süzerken sesimdeki hafif alayla, "Ucuna ponpon yapmayacaksın değil mi?" dedikten sonra, "Daha neler kızım, kocaman oldun." diyerek televizyondaki magazin programına çevirdi gözlerini. O sırada kendimin bile duyamayacağı bir şekilde, "Keşke çocukluğumda bana örmüş olabilseydin ponponlu berelerini." dememi engelleyememiştim. Anneannem bir şey mi dedin dercesine bana bakmaya başlayınca, "Üzerine çiçek felan yapma diyecektim fıstık, biliyorsun sevmiyorum o tür şeyleri." diyerek durumu sıyırdım. Ona fıstık demem hoşuna gitmiş olacak ki, gülümsedi ve elindeki şişleri oynatarak örgüsüne devam etti. Sıkıntıdan yapacak bir şey bulamamaktan gözlerimi televizyondaki saçma magazin programına çevirdiğim sırada, telefonuma gelen mesaj sesiyle elimi cebime attım. Telefonu çıkardığımda ekranda Gökhan'ın adını görünce rahatlamıştım, tesadüf müydü bilmiyorum ama sıkıntılı hissettiğim anlarda ya arıyor ya da mesaj atıyordu. Suratımda belirmesine engel olamadığım tebessüm, "Nasıl hissediyorsun?" mesajını görünce yerini dümdüz duran dudaklara bırakmıştı. Aklıma Buğra'nın bana attığı ilk mesaj gelince, bugün bana onu hatırlatan her şeyin üst üste gelmesini garipsemiştim. Tam Gökhan'a cevap yazacağım sırada anneannemin, "Kimden mesaj geldi?" sorusuna "Gökhan'dan," diye cevap verince, bana yarım ay şeklindeki gözlüklerinin ardından yolladığı sert bakışlar eşliğinde "Bırak o telefonu kenara." diyerek yazdığım şeyi gönderemeden telefonu yan tarafımdaki sehpaya koymama sebep olmuştu. "Neden?" diye sorduğumda, "Onunla bu kadar sık görüşmeni istemiyorum." demesi üzerine şaşkınlığımı gizleyemedim.

"Neden böyle düşünüyorsun?"

"Daha iki gün önce uyuşturucu sebebinden karakoldaydınız Başak," bakışlarını yeniden önündeki örgüye indirerek devam etti. "Biliyorum, onun suçu değildi ama çevresinde ona zarar verebilecek insanlar var ve senin de onlardan zarar görebileceğin düşüncesi beni endişelendiriyor."

Anneannemin ağzından laf bir kere çıkardı, üsteleseydim inatımı bildiği için bir şey demezdi ama bu defa saygı göstermem gerekiyormuş gibi geliyordu.

"Pekâlâ, istediğin gibi olsun. Bir anne olarak en iyisini sen bilirsin." diyerek ayaklandım ve sehpanın üzerindeki telefonumu alarak "Yorgun hissediyorum, biraz kitap okuyacağım." dedikten sonra odadan çıktım. Son aylarda biraz da olsa iyi hissetmemi sağlayan tek kişi Gökhan'dı, her ne kadar anneannem de beni rahatlatsa da Gökhan'da beni kendine çeken tuhaf bir şey vardı. Ve sırf etrafında ona zarar verebilecek, kötü alışkanlıklara sahip birileri var diye birlikte zaman geçirirken zihnimi tüm bulanık ve karanlık düşüncelerden temizlememi sağlayan birinden uzak kalacak kadar aptal değildim.

RuhsalWhere stories live. Discover now