"Ağam Kehribar bayılmış. Hastaneye götüreceğiz"
Halit tekrar ağaya haber vermedi. Onun gelmesine zaten gerek yoktu. Kehribar da hastaneye götürülünce gerek kalmamıştı zaten. Onu bekleyecek değillerdi. Gidince olanları söylemeyi düşündü.
Ömer ise dedesi ile sert bir tartışma içindeydi. Misafirlerin gelmesine az kalmış olsa bile.
"Dede o düğün olacak dedim! Ayşe'nin düğününü önce yapın bana fark etmez. Sanki onlar çok güzel bir davranış yapmıl gibi düğün yapıpı bize yapmayacak değilsiniz!"
Ağlayan çocuğun düğün lafından sonra daha kötü olduğunu görmüştü. Ayrıca ikisi masumdu. Kaçan ve kaçırana düğün yapılacaksa ona da yapılacaktı.
"Olmaz-"
"Olacak dedim. Ağa benim son sözü ben söylerim" belkide dedesinin sözünü ilk defa kesiyordu. Konaktakiler Ömer'in bu davranışını garip bulsalarda daha laf söyleyemezlerdi.
Ömer, Kehribar'ın kötü muamele gördüğünü zaten anlamıştı. Burada da ona zorluk çıkaracaklardı biliyordu. Bir düğün yapsa ne olurdu ki? Kehribar geldiğinde onunla ayrıca bu konularla ilgili konuşacaktı.
Misafirler gelince gözleri aradığı kişiyi bulamadı. Mavi gözlü çocuğu görmediği için kaşlarını çattı. Kendine doğru gelen adama sert ifadesiyle bakıp konuştu.
"Kehribar nerde?"
Halit umursamaz tavrundan ödün vermiyordu. "Hastanede ağam"
Ömer bu normal cevap ile sinirli bir nefes aldı.
"Ne hastanesi lan! Gelecek demedim mi?" avluya bomba gibi düşen sesiyle herkes suspus olmuştu.
"Ağam getiremedik kusur kalma.. Sonra-" Halit bağırmasından korkmuştu.
"Benim sözümü nasıl çiğnersin! Bana haber bile vermemişsin!" Halit'in yanağına bir tokat atıp konaktan çıktı.
"Baha, Kehribar'ın hangi hastanede olduğunu öğren"
Baha onun küçük kardeşiydi. O bu olaylara kesinlikle karşı olduğu için konaktan kendi evine gitmişti. Ömer elinde olsa o da giderdi. Ağa olarak orada olmak zorundaydı ama.
Telefonu kapatıp arabayı bir kenara çekti. Boş yere hareket etmemeliydi. Şehirdeki hastaneler dört bir yandaydı. Aklına esene hiderse yanlış olabilirdi. İki dakika sonra telefonuna gelen mesajla gaza bastı.
Olabildiğince hızlı bir şekilde hastaneye gelip içeriye girdi. Danışmadan nerede olduğunu öğrendi. Acil hastaların toplu olduğu muayenehanedeydi.
Girip en köşede yatan oğlanın yanına ilerledi. Koluna serum takılmıştı ve.. Yaraları vardı.
"Nesi var?"
"Ömer ağa çocuk iyi dayak yemiş. Birde uzun süre aç olunca bayılmış. Biz şimdi serum taktık birazdna kendine gelir.." doktor birkaç şey daha söyleyip gitmişti.
Ömer etraftaki perdeleri çekip sedyede yatan çocuğu izlemeye başladı.
O tarlada ilk gördüğünde bile hayran kalmıştı ona. Güzelliği göz kamaştırıcıydı çocuğun. Hele gözleri girdap gibiydi.
Kehribar 'su' diyene kadar onu izlemişti. Uyanmaya başlayan oğlanın dudaklarına şişeyi değdirdi ve içmesini sağladı.
Yatan oğlan gözlerini açınca karşısında gördüğü adam ile şaşkına döndü. Kısa bir an ne olduğunu sorgulamıştı. Zaten hemen aklına düşen anılarla yüzü asıldı.
"Nasıl hissediyorsun?"
"Berbat?"
"Kehribar yazık etme kendine-" hemşire gelince susmuştu. Kolundaki serum çıkarılmıştı.
İkili hastaneden çıkarken Kehribar çok bitkin hissediyordu. Ömer'in arabasına binip akan yolu izlemeye başladı. Etrafına da bakıyordu.
Işıkları yanan binalara gözlerini büyüterek hevesle bakıyordu. Tahmin ettiğinden daha güzel bir havası vardı buranın. Kafasını cama biraz daha yaklaştırdı.
Ömer etrafı böyle izleyen çocukla bir anda yavaşlamaya başlamıştı. Kehribar anlamasın diye dikkatli davranarak yapmıştı bunu. Ama çocuk büyülenmiş gibi ışıklı binalara bakıyordu.
"Kehribar.. Şehire ilk kez mi geliyorsun?"
"Evet.. Babam izin vermezdi de" Kehribar'ın morali bozulsada toparlamaya çalıştı kendini. Artık şehirde yaşatacaktı ya!
Ömer şehiri ona gündüz gözüylede gezdirmeyi aklına not etti.
İstediği lokantaya gelince arabayı durdurdu. Hala inmeyen oğlanın kapısını açıp elini uzattı. Kehribar çekingence elini tutup arabadan indi. Gözü hala etraftaydı. Burası köyden o kdar farklıydı ki!
Evet televizyonda görüyordu ama bu kadarını da beklemiyordu. Burayı gündüzde gezmek istiyordu.
İçeriye girince Ömer onu pencere kenarında bir yere oturtmuştu. Kehribar penceren dışarıya bakmaya devam etti.
Ömer onun bu halini bozmak istemediği için siparişi kendi verse de aklındakileri sorması gerekiyordu.
"Kehribar.. Düğün ister misin?"
Kehribar gelen soruyla karşısında oturan adama döndü. Kim istemezdi ki?
"İsterim ama.. olmaz ki"
Ömer daha da parlayan mavi gözlerin etkisi altına girmemeye çalıştı.
"Eğer sen istersen oldururum Kehribar. Sakın öyle düşünme. Ben basit bir adam değilim unutma"
Kehribar hızlanan kalbini duymamaya çalıştı. Biraz utanmıştı da.
"Ömer o zaman.. Bende düğün istiyorum ama şimdi değil.." sevmeye başladığımızda istiyorum diye tamamladı cümlesini.
Onu severken içindeki o güzel duygular ile düğünde olmak istiyordu.
"Ne zaman?"
"Anlayacaksın merak etme ama şimdi değil"
Ömer neyi anlayacağını anlamasada kafasını salladı.
Yemeklerini yiyip kalktılar. Lokanta da çok fazla konuşmamışlardı. Biraz birbirlerini tanımak iyi olabilirdi ama daha uygun bir zamana erteledi bunu.
"Kehribar yarın sabah seni almaya geleceğim ve küçük bir alışverişe çıkacağız olur mu? Yani iyi hissedersen."
"Ne alışverişi?"
"Küçük bir alışveriş işte.. Hem o şerefsiz şimdi almaz sana kıyafet. İstemede ne giymek istiyorsan onu alalım diye dedim"
Kehribar gözleri dolunca bakışlarını cama çevirdi. Kısık bir 'olur' mırıldandıktan sonra konağa kadar sustu.
Bu berdel iyi gelecekti ona. İnanıyordu. Hem Ömer sandığından daha iyi ve düşünceli bir adam çıkmıştı.
🍇🌕
Nasiiiii
