4. Bölüm. "TANIŞMA"

566 91 47
                                    

EMRE DEĞİRMENCİ'DEN

Gözlerimi yavaşça aralayıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Baş ucumdaki pencereden içeri dolan akşam rüzgarı perdeleri uçuşturuyor, sokak lambalarının ışığı karanlıkta kalmış odama sızıyordu. Elimle gözlerimi sıvazlayıp doğruldum. Her yerim tutulmuştu. Ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp gözlerimin karanlığa alışmasına izin verdim. Saatin kaç olduğunu, ev halkının uyuyup uyumadığını merak ediyorken içeriden gelen hafif tıkırtılarla ve kapının altından sızan cılız beyaz ışıkla henüz uyumadıklarını anladım. Gidip onlarla sabaha kadar sohbet edesim de vardı, bavulumun gizli bölmesinde onu almam için ısrar eden zehiri parmaklarıma dolayasım da vardı.

Ağrısı asla geçmeyen başımı ellerimin arasına alıp düşündüm. Evimdeydim. Bunun içime doldurduğu huzur çok başka hissettiriyordu. Ayaklanıp ışığı açtım ve odamı gözden geçirdim. Gerçekten üç yıl boyunca odama hiç dokunulmamış, terk ettiğim zamanki gibi bırakılmıştı.

Çalışma masamın önündeki çerçevelere odaklanıp en öndekini elime alıp incelemeye başladım. Fotoğrafta Şeyma, Ali ve ben vardık. Şeyma Ali'nin sırtına çıkmış gülümseyerek poz vermişti. Ali sırtındaki ağırlıktan dolayı hafif eğilmiş kameraya bakarak barış işareti yapmıştı. Ben de yanlarında "Lanet kuzenler" yazan küçük bir pankart taşıyordum. 20'li yaşlarda olmalıydık bu resimde. Parlayan sarı saçlarıma, parlayan mavi gözlerime ve güçlü kuvvetli bedenime baktım uzun uzun. Sonra aynaya dönüp kendimi incelemey başladım. Saçlarım soluk bir sarıya dönmüş, canlı mavilerim donuk birer renge evrilmiş, 15 kilo vermiş bedenim iyice süzülmüştü. Göz altlarımdaki mor halkalar benim bir bağımlı olduğumu ayan beyan ortaya koyacak nitelikteydi. Bunları yalnız yaşadığım için gizlemeye hiç gerek görmemiştim. Burada nasıl saklayacaktım, bilmiyordum.

Başka bir çerçeveyi kavrayıp inceledim. Burada Ömer ve ben vardık. 10 yaşlarındaydık ve okulumuzun düzenlediği 23 nisan gösterilerine hazırlanmıştık. Herkes çiftler halinde dans ederken bize eş kalmadığı için öğretmenimiz bizi birbirimize eş yapmıştı. Evet, fotoğrafta Ömer'le dans ediyordum. Ömer kameraya karşı sırıtıyordu, ön iki dişi eksikti.

Diğer bir fotoğrafı elime alırken gülümsememi bastıramıyordum. Lise mezuniyetimize ait bir fotoğraftı. Emir, Ercan, Ali, Ömer ve ben vardık. Hepimiz mavi birer cübbe giymiştik, keplerimiz başlarımızda diplomalarımız ellerimizde gülümsüyorduk. Ömer hariç hepimizin yüzündeki sivilceler parlıyordu. Ömer sinir bozucu bir şekilde çok iyi gözüküyordu.

En gerideki çerçevede annem vardı. Yine benim mezuniyetimde çekilmiş bir fotoğraftı bu. Annem gurur dolu bir ifadeyle yüzüme bakıyor, ben de ona oldukça içten bir şekilde gülümsüyordum.

Fotoğrafı gerisin geri masaya bırakırken aynaya yapıştırılmış eski notlar dikkatimi çekti.

"Kanka uyanınca garaja gel, Ömer yine delirdi. Ercan."

"Geldim, evde yoktunuz. Size sarma getirdim. Dolapta. Annen."

"Grahambell telefonu niye icat etti diye bir sorgula ve odama girip not yapıştırmayı bırak. Ali."

Bu kadar anı, hatıra, yaşanmışlık bir anda üzerime binmişti. Çok fazlaydı. Çok fazla birikmişimiz vardı. Çok güzel anılarımız, çok dolu dolu yaşadığımız macera dolu günlerimiz vardı. O günlerin bu kadar hızlı bir şekilde uçup gitmesi hiç yaşanmamış gibi silinmesi kabul edilebilir bir şey değildi.

Ayağa kalktım ve odadan çıkmaya, arkadaşlarımla yüzleşmeye karar verdim. Ama önce üzerimdeki iki günlük giysilerden kurtulmak istiyordum. Eski giysi dolabımın kapağını açıp bir tişört ve siyah bir pantolon çıkartıp çabucak üzerime geçirdim.

Kaybedenler KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin