9. BÖLÜM

564 48 2
                                        


Kırık Kanatların Şarkısı

Sancılar Başlıyor

Konağın üçüncü katındaki yatak odasının ağır ipek perdeleri, gece yarısı ayazını zar zor engelliyordu. Gazel, kocaman yatakta tek başına kıvranırken, alnından süzülen ter damlaları keten yastık kılıfında karanlık lekeler bırakıyordu. Parmakları, başucundaki antika pirinç karyola demirlerini öyle bir kavramıştı ki, eklemleri bembeyaz kesilmişti.

"Ah!... Allahım ... Allahım ... Lütfen..." Her kasılmayla birlikte belinden yayılan alev, ciğerlerine kadar ulaşıyordu. Dişleri, alt dudağını kanatana kadar sıkmıştı ki kapı usulca açıldı.

Goyre, elinde leğen ve temiz havlularla içeri girdi. "Canım benim," dedi yumuşak ama telaşlı bir sesle. "Doktor yolda, biraz daha dayanmalısın." Canının acısından cevap dahi verememişti Gazel .

Üst kattan gelen çığlıklar, Hogır'ın çalışma odasındaki viski bardağının buzlarını titretiriyordu. Parmakları, babasından kalan eski tabancanın kabzasında gezindi. "Yeter artık!" diye hırladı kendi kendine.

Tam o sırada kapı vuruldu. Bejno, yüzündeki endişeyi gizlemeye çalışarak içeri girdi. "Hogır ,hastaneyi aramalıyız. Durumu riskli olabilir."

Hogır'ın dudakları ince bir çizgi halinde sıkılaştı. "Bizim ailenin kadınları yüzyıllardır konağın odalarında doğurur. O değersiz şey mi bize doktor muamelesi yapacak?" Bejno öfkeli gözleriyle kapıyı biraz sert olacak şekilde kapatı .

" Hogır , bu konağın gelinlerinin hepsi en iyi hastanelerde kaldı !" Bejnonun , Gazeli koruyan bu tavrı artık Hogırın canını sıkıyordu   . Elini bir anda sertçe masaya vurdu .

"Benim işime karışma şimdi çık !"

Duvarları titreten sesi Bejnonun çenesini sinirden sıkacak türden di . Bejno bir şey demeden kapıyı sertçe kapatıp odadan çıktı.

Alt kattan gelen sedef kakmalı asansörün ding sesiyle koridor aydınlandı. Mizgin Hanım, siyah ipek entarisi ve omuzlarına attığı porselen rengi şalıyla çıkageldi. "Bu gürültü de ne böyle?" diye sordu, burnunu kıvırarak.

Bejno saygıyla eğildi. "Yenge , Gazel'in sancıları..."

"Sus!" Mizgin Hanım'ın eli havada dondu. "O, bu konağın hiç bir şeyi  değil. Sadece taşınabilir bir leke." Gözleri hemen Bejnonun arkasından gelen Hogır'a döndü. "Oğlum, bu rezilliği hemen bitir." Son sözünü söyleyip oradan uzaklaştı.

Gazel'in çığlığı bu kez tüm konağı sarstı. "YAPAMAYACAĞIM! ÖLÜYORUM!"

Goyre, Gazel'in alnındaki saçları terle yapışmış saçlarını geriye itti. "Bak bana güzel kızım," dedi titrek bir sesle. "Annem bana doğum yaparken bir şey öğretmişti: Acı geçer, ama evlat ebedidir." Gazel acıdan ona söylenen hiç bir şeyi tam olarak idrak edemiyordu bile .

Odanın köşesindeki antika saat, üçü çeyrek geçeyi gösteriyordu. Dışarıda, şafak sökmek üzereydi.

Gazel, son bir çığlıkla bütün bedenini kasıp kendini yukarı çekti. "AAAAAHHH!"

Ve sonra... bir mucize.

Minik, pembemsi bir beden Goyre'nin titreyen ellerine düştü. Zayıf bir ağlama sesi, odanın ağır havasını yırttı.

"Bir kız..." Goyre'nin gözleri doldu. "Allah'ım, ne kadar da güzel."

Gazel, bitkin bir şekilde geriye yaslandı. Göz kapakları kurşun gibi ağırdı ama bebeğini görmek için direniyordu. "Ver... onu bana..." diye zorlukla fısıldadı.

Bebeği kollarına aldığında, Gazel'in yüzünde ilk kez gerçek bir gülümseme belirdi. Minik parmaklar, onun işaret parmağını sıkıca kavradı. "Meleğim .. kabusuma doğan küçük ışığım.." diye fısıldadı dudakları bebeğin alnına değerken. "Benim küçük incim..." Gazel mutluluktan göz yaşlarını tutamadı...

Kapı aniden açıldı. Hogır, eşikte donup kalmıştı. Gözleri önce Gazel'in kanlı yüzüne, sonra kucağındaki bebeğe kaydı. Yüzünde garip bir ifade belirdi.

"Demek oldu ha?" diye mırıldandı. Sesinde alışılmadık bir titreme vardı.

Gazel, bebeği göğsüne daha sıkı bastırdı. "Uzak dur," diye hırladı. "O senin değil."

Hogır bir adım geri attı. "Korkma," dedi alışılmadık bir yumuşaklıkla. "Ona... zarar vermeyeceğim."

Mizgin Hanım, Hogır'ın omzundan içeri baktı. Gözleri bebeğe kaydığında, dudakları büküldü. "Ne kadar da... Çirkin!"

Gazel'in gözlerinden yaşlar boşandı. "O mükemmel," diye ısrar etti titrek bir sesle. Yemin etti , bebeğini bildiği andan itibaren yemin etmişti onu herkesten herşeyden koruyacağına dair ...

Mizgin Hanım, Gazel'i süzdü. "Senin gibi bir şeyden mükemmellik mi çıkacaktı?" diye alay etti. Döndü ve kapıyı çarparak çıktı.

Bejno, Hogır'ı koridorda yakaladı. "Hogır" dedi yalvarırcasına. "O masum bir bebek. Gazel de..."

Hogır aniden döndü. "Bejno," diye hırladı. "Eğer bir daha onun adını ağzına alırsan, seni bu aileden silerim." Bejno bu çıkışı beklemiyor olacaktı ki affalamıştı . Hogırın gözlerinden fırlayan ateş topları onun zihnine birer birer çarpıyordu .

Dışarıda, güneş yükseliyordu. Gazel, bebeğini emzirirken pencereden süzülen ışığa baktı. Bebeğin minik parmakları, onun saçlarını tutmaya çalışıyordu. O an ki mutluluktan annesini bile unutmuştu . Bebeği ona bu karanlıkta verilmiş olan bir güneşti adeta . Öylesine güzel bir kokusu vardı ki cennet kokusu gibiydi .

"Seni seviyorum," diye fısıldadı. "Ve seni koruyacağım. Herkesten. Her şeyden."

Odanın kapısında, Hogır sessizce durmuş onları izliyordu. Yüzündeki ifade okunaksızdı. Ama midesinin o küçük kadından bulandığı ap açık bir gerçekti .

Konağın mutfağında, Goyre su kaynatıyordu. Elindeki bıçak, doğum için kullanılan ipleri kesmek üzere parlıyordu. "Allahım," diye dua etti kendi kendine. "Bu masum yavruyu koru."

Dışarıda, bahçedeki tek bir kırmızı gül, sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanıyordu. Belki de bir umut işaretiydi bu. Ya da yaklaşan fırtınanın sessizliği...

GAZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin