birlikte ekmek reyonuna yöneldik. hana cam tezgâhın ardındaki kruvasanları gösteriyordu. "baba, bunlardan alabilir miyiz?" dedi.
"tabii ki," dedim. "hangisini istiyorsan..."
hana heyecanla gösterdi. "şunu... hayır... hayır, bunu... ay dur, bunu da istiyorum!" dedi, ellerini sallayarak.
kahkahamı tutamadım. "tamam, hepsini alalım," dedim. "bugün senin günün."
hana zıplayarak "yaşasın!" dedi. "bir de meyve suyu istiyorum."
meyve suyu reyonuna geçtiğimizde elleriyle neredeyse her kutuyu işaret etti. "baba! bu çok güzelmiş... bu da... bu da..." dedi. küçük elleri bir oraya bir buraya gidiyordu.
"evet," dedim, gülerek. "ama sadece bir tane seç, tamam mı?"
hana dudaklarını büzüp düşündü, sonra "o zaman... elmalı olsun," dedi.
"peki," dedim. "elmalı olsun."
ona sepeti uzattım, dikkatlice içine koydu. o kadar mutlu görünüyordu ki gözlerim doldu. bana en çok bu lazımdı; onun gözlerindeki o mutluluk.
birkaç reyon daha gezdik. hana, her reyonda yeni bir şey keşfedip heyecanla elini uzatıyor, gözleri kocaman açılmış bir şekilde bana dönüyordu. "baba! bu çok güzelmiş, bak bak! bunlar ne?" diye soruyordu.
ilk önce baharat reyonunun önünde durduk. hana, renk renk paketleri görünce parmaklarıyla uzanıp neredeyse hepsine dokunmak istedi. "baba! bu küçük kutular ne?" diye heyecanla gösterdi.
"bunlar baharat," dedim. "yemeklere lezzet katmak için kullanıyoruz."
hana başını eğip tekrar baktı. "ama baba... bu kadar küçük kutularla nasıl kocaman yemekler yapıyorsunuz ki?" dedi, gözleri kocaman açılmıştı.
kahkaha attım. "çok azıcık koyuyoruz ama tadı çok güçlü oluyor. tıpkı sihir gibi," dedim.
hana ellerini çırptı. "ben de yemek yaparken sihirli baharat koyabilir miyim?" dedi.
"tabii ki," dedim. gülümsedim.
hana başını sallayıp "hımmm..." dedi. sonra başka bir paketi gösterdi. "baba, bu neden kırmızı?" dedi.
"bu acılı olanlardan," dedim. "o yüzden kırmızı."
hana gözlerini kocaman açtı. "aaa, o zaman bu bana göre değil," dedi. yüzünü buruşturdu.
kahkahamı tuttum. "evet," dedim. "acı sevmiyoruz, bunu geçelim."
biraz ilerleyince temizlik malzemelerinin olduğu reyonu gördü. hepsine büyülenmiş gibi bakıyordu. "çok güzel kokuyorlar," dedi, burnunu çekerek.
"evet," dedim
hana kaşlarını hafifçe çattı. "ama neden bu kadar çok sabun var?" diye sordu.
"çünkü farklı yerler için farklı sabunlar kullanılır," dedim. "banyo için ayrı, mutfak için ayrı, çamaşır için ayrı. her biri farklı şeyleri temizliyor."
hana şaşkın şaşkın başını salladı. "vay be," dedi. "çok zor iş bu temizlik."
gülümsedim. biraz ilerleyince köfte harcı paketlerinin olduğu rafa geldik. hana, paketlerin üzerindeki resimlere bakıp heyecanla elini salladı. "baba! bu ne? bu çok güzelmiş!" dedi.
paketlerden birini alıp ona gösterdim. "bunlar köfte harcı," dedim. "hani geçen gün köfte yapmıştık ya, lezzetli oluyor. işte bu, köftenin daha güzel olması için."
hana başını salladı. biraz daha yürüyünce, konserve reyonunun önünde durduk. hana ellerini cebine sokup, "baba, bu kutular neden bu kadar çok?" dedi.
YOU ARE READING
i won't mind | minchan
Fanfictionsana baktıkça güzelleştim. çiçek oldum, çocuk oldum, aşık oldum. (slowburn, soft romance, single parent) 080625
sorular, sorular ve sorular
Start from the beginning
