"Burası... benim evim değil," diye fısıldadım, sesim titrek ve zayıftı. Massimo hafifçe başını bana yaklaştırdı, gözlerini yüzüme sabitleyerek beni inceledi.
"İtalya'ya gidene kadar burası senin evin," dedi, sesi yumuşaktı ama arkasında sert bir kes...
Satırlar da yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz
lütfen satırlar da yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın
Sınır 105 yıldız 150 yorum
‼️Sizden ricam lütfen sırf sınırı doldurmak için saçma sapan emojiler atmayın veya saçma sapan harfler göndermeyin lütfen ‼️
*****
"19 BÖLÜM"
NİŞAN
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Şu an hepimiz yemek salonunda oturmuş, sessizce akşam yemeğimizi yiyorduk. Büyük, antika bir masanın etrafında toplanmıştık. Kristal avizeden süzülen sıcak sarı ışıklar, tabağımdaki yemeğe yansıyordu ama içimde hiçbir sıcaklık hissetmiyordum.
Ben, her zamanki gibi Massimo'nun hemen yanında oturuyordum. Sol yanımda annem, karşı sırada ise Gönül, Yiğit ve Asena Hanım vardı. Bay Carlo ise masanın tam başında, oturuyordu. Herkes sessizdi. Masada konuşan tek şey, çatalların porselene hafifçe çarpan cılız sesleriydi. Havanın üzerimizde bir battaniye gibi duran gerginliği, nefes almayı bile zorlaştırıyordu.
Tam bu sessizliğin içinde, Asena Hanım tatlı bir gülümsemeyle söze girdi. "Ela'cım, senin için harika elbiseler hazırlattım. Aşağıdaki odada duruyorlar. Yarın için istediğini seçebilirsin. Aynı şey annen ve Gönül için de geçerli tabii."
Cümlesi zarifti, ses tonu naifti, ama benim için bir hançer gibi göğsüme saplandı. Elbise... Yarın... Nişan... Sanki bu süslenip giyinip gülünecek bir kutlamaydı. Oysa benim için bir mezar gibiydi. Üzerime dikilen her kumaş, bir parçamı biraz daha gömecekti sanki.
Boğazıma oturan lokmayı zor yuttum. Çatalımı usulca tabağa bıraktım. Bütün iştahım saniyeler içinde silinip gitmişti.
Asena hanım zaten biliyordu. Her şeyi biliyordu. Ve buna rağmen, hâlâ bu oyunu incelikle sürdürüyor olması bana karşı açık bir saygısızlık gibi geliyordu.
Zorla yüzüme bir tebessüm kondurup başımı hafifçe sallayarak söyledim:
"Çok incesiniz, sağ olun Asena Hanım..."
Sahte bir kibarlığın arkasına sığındım. Bu masada başka seçeneğim yoktu. Kimseyle yüz göz olmak istemiyordum artık. Yorulmuştum.
Kısa bir sessizlik oldu. Ardından Gönül heyecanla bana döndü. Yüzünde çocuk gibi bir umut, bir neşe vardı.
"Ela, akşam beraber biraz dışarı çıkalım mı? Hem Floransa'yı gezmiş oluruz, biraz hava alırız?"
O anda yutkundum. Sessizce, belli etmeden. Bu kadar basit bir cümle bile içimde fırtınalar kopardı.