Eylül 2024
"Atıyorsun dimi lan?" Dedi Berkan, yoğurdunu kaşıklayan Barış'a. "Yazdan beri herkes kendine aşık sanıyor."
"Ne atıcam lan! Dibi düştü hatunun. Stajyermiş herhalde, diyetleri hoca düzenliyor da takibini o yapıyormuş. Dün bi mesaj, Barış Bey et porsiyonunuzu bana göndermediniz." Gülüştüler.
"Eylül'ü mü diyorsun?" Diye sordu Metehan.
"İsmini hatırlamıyorum." Barış omuz silkti. Kalçalarını hatırlıyordu bi tek.
"Ne ballı adamsın lan!" Dedi Berkan. "Hoş kız. Her öğünümü atıyorum belki biraz yüz verir diye ama tık yok."
"Güzel cidden." Diye destekledi onu Metehan da.
"Abartmayın lan! Normal işte. Sokakta yüz tane var onun gibi." Yine de küçük hareketkerle odanın içinde dolaşışının bir güzelliği vardı.
"Bir sey derdim de neyse." Dedi Berkan.
Yemeklerini bitirdiler. Barış, bu haftanın listesini almak için Tuğrul Hoca'nın odasına gideceğini söyledi. Berkan da onunla birlikte kalktı. Tuğryl Hoca yerinde değildi. Eylül vardı odada.
"Hoşgeldiniz." Dedi kız aynı sevecenlik ve heyecanla. Berkan'ı da selamlamıştı ama gözü Barış'taydı. Fazla belli ediyordu.
"Bu haftaki listelerimizi alalım dedik de." Koltuğa geçtiler. Kız ikisinin de listesinin birer kopyasıni çıkarıp verdi.
"Değiştirmek istediğiniz bir sey var mı?"
"Ben ıspanak yemem." Dedi Barış hemen.
"Anlıyorum ama demir ihtiyacın için en faydalısı ıspanak. Biraz zorlayamaz mısın kendini?"
"Kokusuna bile katlanamam."
"Tadı güzel oğlum. Bi denesen seversin."
"Ağzıma sürmem."
"Hiç yemedin mi?" Diye sordu kız şaşkınlıkla. Ispanak onun en sevdiği yemeklerden biriydi.
"Yemedin mi derken?" Diye sordu Barış. Kızın siz değil de sen diye hitap etmesine takmıştı. Eylül anladı, suratı bir anda soldu. Ne demişti ki?
"Pardon." Dedi. Sonra bakışlarını adamdan çekip tekrar bilgisayar ekranına döndü. Ispanağı listeden çıkarıp yerine baklagil eklerken Berkan onun suskunluğunu ve titreyen ellerini fark edip Barış adına mahcup oldu.
"Bu akşam kütüpe geçeceğiz, biraz eğlenmeye. Gelsene sen de." Der demez Barış'ın bakışları sertçe Berkan'a döndü. Kaşlarını kaldırıp onu susturmak istedi ama Berkan devam etti. "Barış'ın da manitasıyla arası bozuk zaten. Takılırız." Ulan, diye küfretti Barış. Simay'la arası bozuktu, dün kız yine tartişacak bir şeyler bulmuş, olur olmadık birilerini kıskanıp Barış'ı çileden çıkarmıştı. En nihayetinde yine Simay yine "Bitsin o zaman!" Diyerek rest çekmişti.
"Yok, ben rahatsız etmeyeyim sizi." Dedi Eylül. Gözlerini ekrandan çekmese de gülümsemeye çalıştı. Yeni listeyi almak için ayaklanıp yazıcıya yürüdü. Barış yaşadığı dejavuyla yine kızı süzdü. Sonra nedendir bilinmez, "Gel istiyorsan." Demiş bulundu.
Berkan yamuk yamuk güldü. Barış'ı aklından geçenleri bilecek kadar iyi tanıyordu.
"Şey," tereddütlüydü kız. Yeni çıkardığı listeyi Barış'a uzatırken kurdukları göz teması onu daha da heyecanlandırdı. "Bilemedim ki."
"Eğleniriz işte." Dedi Berkan.
Biraz daha düşündü Eylül. Barış'ı rahatsız etmekten korkuyordu ama en nihayetinde gel istiyorsan, demişti adam. "Peki o zaman."
*
Geldikleri mekanı pek sevemedi. 2019 model Toyota'sını park ederken şimdiye kadar gördüğü arabalar ona içeride nasıl insanlar olduğunun fikrini verirken kendini kötü hissediyordu. Ama temel kaygı sebebi bu degildi.
Güzelce giyinmiş, süslenmiş, kendinu de beğenmişti ama küçücük çantasına sıkıştırdığı ilaçları onu endişekendiriyordu. Alkol alamazdı, hatta atıştırmalık çerezler bile şekerini tetiklerdi, kapalı ve basık alanlarda çok duramazdı, sigara dumanı onu rahatsız ederdi gibi gibi bir sürü şey.
Ama işte Barış uğruna çıkıp gelmişti. Güvenliğe ismini verdi, içeri geçti. Berkan ve Barış'ın olduğu neredeyse kapalı locaya geçti. Çoktan bir şeyler içmeye başlamışlardı.
"Hoşgeldin!" Dedi Berkan ona. Barış da bir baş selamı verdi. Eylül, Barış'ın yanına, deri koltuğa oturdu. Eteği baldırlarını biraz fazla açık bırakınca çekişirdi aşağı doğru. Berkan'ın gözü dans pistindeydi. Beş dakika olmamıştı ki ikisini yalnız bırakıp hiçbir sey demeden kalktı yerinden.
"İçki ister misin?" Diye Barış sordu. Bu sırada da Eylül'ü inceliyor, beyaz önlüklü halinden sonra bu halinin de başka bir çekicilik içerdiğini kabul etmek zorunda kalıyordu. Şu benler... şu boynundaki benler...
"Almasam," dedi kız. Üzerindeki trençkotu çıkarında kolundaki sensör göründü. Barış şaşkınlıkla attı elini, tenleri birbirine değince Eylül'ün nefesi kesildi istemsizce.
"Bu ne?" Diye sordu.
"Sensör,"
"Ne sensörü?"
"Şeker. Tip 1 diyabetim var. Dikkat ediyorum ama bir anda yükseliyor. Yükselince uyarı veriyor işte." Barış şaşkınlıkla dinledi kızı.
"Ötüyor musun yani?" Diye sordu gülerek. Eylül bozuldu, kolunu kendine çekti.
"Telefona bildirim geliyor," Onun bozulduğunu fark eden Barış'ın canı sıkıldı. Kibar davranmaya çalışıyordu aslında. "Yani evet, ötüyor."
"Öyle demek istemedim de," kendileri ile ilgilenen görevliden iki portakallı kokteyl istedi. Birini kızın önüne koydu.
Zararlıydı, içmemeliydi, kesin öterdi ama çantasının içindeki insülin iğnesine güvenerek yudumladı. Fena değildi tadı.
"Nerelisin?" Diye sordu Barış.
"Aslen Antalya. Ama İzmir'de büyüdüm."
"Ben de Rizeliyim."
"Biliyorum Rizeli olduğunuzu." Siz diye hitap ediyordu uyarıdan sonra. Barış güldü, kızın bu uysal, çekingen ve itaatkar tavırları onu cezbediyordu.
Bir anda bu kızdan yaka silkmek konusunda bir karar değişikliğine gitti. Eylül hoş bir kızdı, belli ki sessiz sakin güvenilir biriydi. Hem Barış'ı da beğenmişti. İçki bile içmekten imtina ettigi düzenli bir yaşantıda tam da Barış'ın istediği gibi bir yatak arkadaşlığı yapabilirdi.
Badem tabağına uzanmışken Barış'ın nefesini ensesinde, bu takım yıldızları gibi dizilmiş boynunda, kulağının arkasında hissetti. Sonra büyük bir el belini kolayca sardı. Saçları elektriklenip Barış'ın sakallarına dolandı. "Evin çok uzak mı?" Diye sordu kıza. Bunun anlamını biliyordu Eylül. Ne amaçla yapıldığını, bir yarabandından fazlası olmayacağını da. Ama Barış'tan etkilendiği gerçeği bu sanki bir fırsatmış gibi illüzyon yaratıyordu.
"Değil." Barış'ın eli eteği ve kısa bluzu arasındaki çıplak belindeydi.
"Gidelim o zaman."
