"Meydana şeytan çıkar ben savaşırım. Kazanırım belki... Yara aldığımda ben ağlarım şeytan ölür."
Şarkı: Destiny Rogers - Tomboy
★
"Ahlatın başındayım, on altı yaşındayım, kınamayın vay dostlar, gül kızın peşindeyim. Güley güley gül hanım, gel otur benim canım, sensin benim dermanım, he canım he malım."
Fatih abi bilmediğim ve daha önce hiç duymadığım bir türkü söylüyordu ve seside güzel olduğu için kulaklarımızın pasını siliyordu.
"Ahlat'ın kara taşı, yandı bağrımın başı, o yâr burdan gideli, durmaz gözümün yaşı."
Oruç biteli günler olmuştu. Bunun yanında bayramda aradan çıkmıştı. Her şey o kadar çok hızlı ilerlemişti ki resmen yirmi dört saatin bir dakikası gibi geçmişti. Bayramlaşmak için babamların ailesine gitmemiştik çünkü ben vurulduğum zaman biri bile geçmiş olsuna gelmemişti ya da arayıp sormamıştı, Şebnem hariç. Doğrudan beni arayamasada Arslan'a söylemişti ve ayrıca bayramda hepimizi teker teker arayıp bayramımızı kutlamıştı ve ailesi yüzünden gelemediği için özür dilemişti.
Benim umrumda değildi açıkçası ama geri kalan tüm aile fertleri bunu doğru bulmuyordu ve gönül koymuşlardı onlara. Sonradan gelsemde benimde onların kanından olduğumu söylüyorlardı ve dışlanmamam gerektiğini vurguluyorlardı. Kendilerince haklılardı. Sonuçta ben onların ailesinin bir parçasıydım ve akrabalarının beni dışlamasını istemezlerdi ama kendi açımdan düşününce eğer ben hep bu ailede olsaydım ve kuzenlerimden birisi sonradan gelseydi aynı davranışı ben sergiler miydim diye sorardım hep kendime. Empati kurmaya çalışıyordum. Tanımadığım biri aramıza gelseydi ve yaralansaydı ne yapardım diye kendi kendime soruyordum ama kendime bunu yaparım ya da şunu yaparım dediğim şeylerin hiçbirinden emin değildim. Daha önceki yaptığım şeylerden dolayı empatiyi belli bir yere kadar kurabiliyordum. Gülende teyzeyi hiç tanımıyordum ve ona geçmiş olsun dememiştim İstanbul'dan Trabzon'a geldiğimiz ilk gün. Belki bencillikti ancak kendi derdimle uğraşmıştım o gün.
Fatih abinin telefonunun çalmasıyla birlikte arabada telefon sesi yükseldi. Fatih abinin telefonu arabaya bağlıydı ve bu yüzden bağlantıyı kesmeden aramayı yanıtladı.
Asil abimin sesi arabayı doldurdu. "Vardınız mı Fatih?" diye sordu Asil abim. Fatih abi direksiyonu sola çevirirken "Az kaldı Asil Bey." dedi gözleri etrafı tararken. "İki dakikaya ya geldik ya da gelmedik."
Çakmak sesi geldikten bir kaç saniye sonra Asil abim "Bekliyorum seni bebeğim." dedi ağzında sigara olduğu belli olan sesiyle.
Başımı Fatih abiye çevirirken "Bakmayın bana Günce Hanım." dedi arabayı bulduğu boş bir yere park ederken. "Asil Bey'in bana bebeğim dememesi benim girdiğim bu arabadan travesti olarak çıkmam kadar imkansız bir şey."
Asil abimin gülüşü arabada yankılanırken "Bana mı dedin abi?" diye sordum bana dediğini bildiğim halde teyit etme ihtiyacıyla. Bir kaç hışırtı sesi gelirken "Senden başka bebeğim mi var?" diye sordu derin bir sesle. Yüzüme kocaman bir gülümseme peyda olurken "Benim duyduğumu nasıl anladın peki?" diye sordum gerçekten merak ederek.
Asil abimin sesi "Karşıya bak." derken gözlerimi izlediğim mağazadan çekip karşıma çevirdim. Asil abim hemen biraz ötemizde, karşımızda durmuş bize bakıyordu. Heyecanla arabadan inip yanına giderken telefonunu cebine koyar koymaz sıkıca sarılmıştı bana. Kollarımı beline dolarken başımı göğsüne yasladım. Sadece bir kaç saat görüşmememize rağmen çok özlemiştim onu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNCE | Gerçek Ailem
General FictionGerçek Ailem. "Kalbi atmaz ama nefeste almaz, Gözlerini açmaz ama yüreği de susmaz, Ruhu hiç kanamaz ama ağlamayı da bırakmaz, Başını çevirip onlara bakar ama gerçek ailesinden haberi olmaz..." Ben Günce Kara, bir kere bile gülemeyen ama kendi derd...