"Burası... benim evim değil," diye fısıldadım, sesim titrek ve zayıftı. Massimo hafifçe başını bana yaklaştırdı, gözlerini yüzüme sabitleyerek beni inceledi.
"İtalya'ya gidene kadar burası senin evin," dedi, sesi yumuşaktı ama arkasında sert bir kes...
Satırlar da yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz
lütfen satırlar da yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın
Sınır 105 yıldız 150 yorum
‼️Sizden ricam lütfen sırf sınırı doldurmak için saçma sapan emojiler atmayın veya saçma sapan harfler göndermeyin lütfen ‼️
*****
"17 BÖLÜM"
YOLCULUK
(Yiğit)
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Karşımda, bugüne kadar sadece isimlerini duyduğum ama hiç tanımadığım iki insan duruyordu. Kardeşlerim... Gerçekten kardeşlerimdi. Şu an önümde durmuş, bana bir yabancıya bakar gibi ama aynı zamanda yıllardır arayıp buldukları bir parçalarıymışım gibi bakıyorlardı. Yüzlerinde tarifsiz bir şaşkınlık, gözlerinde bastırmaya çalıştıkları bir duygu seli vardı.
Sanki zaman o an durmuş gibiydi. Kimse konuşmadı. Gönül'ün yüzü hafifçe gerilmişti ama gözleri başka bir şey söylüyordu. Orada bir yerlerde bastırdığı merhamet, özlem ve hayal kırıklığı birden yüzeye çıkmak üzereydi. Yiğit'inse dudakları aralanmıştı, ama ses çıkmıyordu. Sanki beni gerçekten gördüğüne inanamıyordu. Belki bir hayal, belki geçmişten gelen bir vicdan azabı sanıyordu. Ama ben buradaydım. Gerçektim.
İçimden gelen sesi bastıramadım. Gerginliğimi kırmak ister gibi, ama aynı zamanda kendimi açıklama çabasıyla dudaklarımı araladım.
"Şey... Merhaba," dedim. Sanki yıllardır ayrı kaldığım aileme değil de sıradan iki yabancıya konuşuyordum. Sesim titredi mi, emin değilim. Ama kalbim o kadar hızlı atıyordu ki ciğerlerime nefes gitmiyordu neredeyse.
Gönül'ün gözleri küçüldü bir an. İnceledi beni. Yüzümde çocukluğundan bir parça arıyor gibiydi. Ya da geçmişte kaybettikleri bir şeyin izini... Belki de sadece bir açıklama bekliyordu. Neden buradaydım, bu kadar zaman sonra neden şimdi?
Yiğit ise birkaç adım atmaya yeltendi. Hemen ardından durdu. Kararsızdı. O küçücük anın içinde, bana sarılmak ile olduğu yere çakılıp kalmak arasında bir savaşa girdi sanki. Ama sonunda geri çekildi. Yapamadı. Belki hakkı olmadığını düşündü. Belki benim ona sarılmayacağımı düşündü. Ya da beni kaybetmekten korktuğu kadar, bulduğunda da nasıl davranacağını bilemeyecek kadar yorgundu.
O an, gözlerimi ikisine de gezdirdim. Gerçekten bu insanlar mıydı benim kardeşlerim? Aynı kanı taşıdığım, ama hiçbir anımı paylaşmadığım insanlar? Onlara bakarken içimde bir sıcaklık aradım. Bir bağ, bir tanıdıklık... Belki vardı, belki yoktu. Ama kesin olan bir şey vardı ki; onları kırmak, kızmak, uzaklaşmak gibi bir niyetim yoktu. Sadece tanımak istiyordum.