17 Yıl Sonra
Güneş
Bıkkın bakışlarla babama döndüm. “Baba, tahminen beni ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?” diye sordum. Gülümsedi, yanağımdan öptü.
“Hiçbir zaman, Güneş'im. Hadi, tekrar dene,” dedi ve elimdeki silahı işaret etti.Evimizin bahçesindeydik. Annem, koltuklardan birine oturmuş, elinde kahvesiyle bizi izliyordu. Babam, bana silah kullanmayı öğretmeye çalışıyordu. Ben de öğrenmek istiyordum ama o, beni bir keskin nişancı yapmak istiyordu. Çünkü işler onun elinden bana geçecekti ve her şeyi en iyi şekilde öğrenmemi istiyordu.
Öğrenmeye hevesliydim, evet… Ama babam beni en iyisi yapmaya çalışırken üzerimdeki baskı da gitgide artıyordu. Dayanamayıp anneme döndüm. Gözlerimle aynı renkteki gözlerine bakarak:
“Annecim, babamı başımdan alır mısın? Ben kendi yöntemimle çalışmak istiyorum,” dedim.Annem kahvesini masaya bıraktı, göz ucuyla babama baktı.
“Kızım, ben babana karışmayalı yıllar oldu. Eğer biraz rahatlamak istiyorsan, ne dediyse yap. O bırakmaz. Yapıştı mı tam yapışır. Tecrübeyle sabit,” dedi. Gözlerimi devirdim.Babama dönüp yanağından öptüm.
“Babacım, biraz dinlenebilir miyim?” diye sordum, gözlerimi kırpıştırarak.Babamın içi gitmişti bile ama hemen sert duruşuna geri döndü.
“Otur şuraya. Sabahtan beri kaytarıyorsun zaten. Ben senin yaşındayken—”Hemen sözünü kestim.
“Biliyorum babacım, sen benim yaşımdayken herkese korku salıyordun, falan filan...”Babam umutsuzca başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. Sonra annemin yanına gidip usulca oturdu, onu kendine çekti ve alnından öptü.
Gözlerimi devirdim. Babam bazı anlarda anneme karşı öyle bir romantikleşirdi ki, tam şu an da onlardan biriydi. Karşılarındaki koltuğa geçip oturdum.
Tam o sırada aklıma bir fikir geldi. Gözlerim parladı, heyecanla babama döndüm.
“Babaaa,” dedim sesi uzatarak.Babam kaşlarını çatıp bana baktı.
“Hayır. Hiçbir yere gitmiyorsun,” dedi hemen.Hemen yüzümü astım.
“Ama baba… Alin çıkmak istiyor. Ben ne yapabilirim?” dedim, ellerimi iki yana açarak suçsuz suçsuz baktım.Babam başını iki yana sallayıp derin bir iç çekti.
“Kızım, siz ikiniz birbirinizden delisiniz. Ne zaman bir araya gelseniz, Kaan’la ben sizi karakollardan topluyoruz. Olmaz böyle.”“Ama baba,” dedim, masumca göz kırparak. “Uzun zamandır karakola düşmedik ki.”
Babam kaşlarını kaldırarak bana baktı, “Öyle mi?” dercesine.
“Güneş... Daha bu sabah aldık sizi karakoldan.”“Tamam işte!” dedim, gözlerimi devirmeden önce hafifçe gülümsedim. “Sekiz saattir karakola düşmemişiz. Rekor sayılır.”
Annem kahkaha attı.
“Sekiz saat sizin için rekor mu yani?”Babam anneme döndü, ellerini iki yana açtı.
“Öyle deme yavrum. Bunlar bir keresinde nezaretten çıktıktan üç dakika sonra tekrar içeri girdiler. Benle Kaan artık hızlarına yetişemiyoruz.”“Yani,” dedim omuz silkip, sesimde hafif bir savunmayla, “o gün karakoldan çıktıktan sonra bir polis Alin’e taciz edercesine baktı. Biz de... dövdük. Öyle bir planımız yoktu yani. Spontane gelişti.”
Babam, 'Sen iflah olmazsın,' der gibi başını iki yana salladı. Artık şaşırmıyordu.
Alin, benim en yakın arkadaşımdı. Onunla, annemle babamın zoruyla gittiğim o sıkıcı davette tanışmıştık. Ela gözlü, kızıl saçlı, yüz hatları keskin ama kalbi yumuşacık bir kızdı. Bizim tanışmamız kader gibiydi—iki benzer ruh, iki farklı dünyanın asi kızı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın ki
General FictionKızı zorla kendine tutsak eden bir mafya. Ondan kurtulmak için herşeyi yapan kız.