...
Olayın üstünden uzun zaman geçmişti. Düğün gününe yaklaşmıştık. Kına günü de bugün olacaktı.
Reyhan'ın kına gecesi, köyde tam bir olaydı.
Köyün ortasında, avlunun içi yavaş yavaş doluyordu. Gecenin serinliği hafifçe tenleri okşarken, hava bir garipti... Hem hüzünlü hem de tatlı bir heyecan doluydu.Ortada yuvarlakça bir halı serilmişti, etrafına minderler dizilmiş. Ortada büyükçe bir bakır tepsi duruyordu; içinde yanan mumlar, kınalar, gülsularıyla dolu bir seremoniye hazırlanmıştı.
Reyhan, annesinin yıllar önce sandığa koyduğu kırmızı bindallıyı giymişti. Saçları özenle örülmüş, alnına kırmızı bir tül inmişti. Gözlerinde derin bir mahcubiyet, kalbinde Mehmet'e kavuşmanın tatlı telaşı vardı.
Kadınlar daha kına başlamadan avluya doluşmuştu bile."Kız Reyhaaan, bu gece ağlatıyoz seni bak ha!" diye bağırdı halasının gelini Emine, elinde baklava tepsisiyle. Reyhan göz devirdi.
"Beni ağlatacağınızı düşünüyosanız çok beklersiniz, ben bugünü uzun zamandır bekliyorum!" dedi gülerek.
Kına tepsisi getirildi ve kadınlar ağır ağır o meşhur türküyü söylemeye başladılar:
> "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar,
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler..."Reyhan başta direniyordu, "Ben ağlamam" diye... Ama üçüncü kıtada gözleri doldu, burnu da hafif çekildi. Fakat gözyaşı dökmemeye yeminliydi ama bu türkü başka... Bu türkü başka türlü yakıyordu insanın içini. Usulca bir damla süzüldü yanağından.
Bir kadın seslendi:
"Ağlama gelin, ağlama... Mutluluğa gidiyorsun."
Gülümsemeye çalıştı Reyhan, başını eğdi. Yaşadığı her anı içine çekti, çünkü bu gece sadece veda değil, yeni bir başlangıcın eşiğiydi.
Pembe kulağına eğildi gülerek:"Ağlama gelin, rimelin akar, Mehmet akıtacak o rimeli zevkten zaten!"
Reyhan istemsiz güldü. Aynı anda ağlayıp gülünce ortaya garip bir surat ifadesi çıktı, herkes fark edince kahkahalar koptu.
Kınayı Reyhan'ın avuçlarına yengesi yaktı. Avuçlarına kına sürülmeden önce dua edildi:
"Allah hayırlı bir yuva, huzurlu bir ömür versin."
Ellerine kına sürülürken Reyhan usulca fısıldadı:
"Mehmet'in elleriyle tutacak bu eller... İnşallah hiç bırakmaz."
(Yazar da inşallah diyor.)Kına yakılmıştı. Tepsiyle oynayan küçük bir çocuk kınaya parmak atınca herkes bir an bağırdı. Ama sonra o çocuk alnına kına sürülmüş şekilde kaçarken kahkahalara boğuldular. Pembe gülerek Reyhan'a:
"Yıkadın mı kurbanlık koyun gibi dolaşacak etrafta keretaa!!"
Reyhan kahkahalara boğuldu.Ardından kadınlar alkışlarla çevresinde dönerken neşeli türkülere geçildi. Yavaş yavaş oynayanlar arttı. Halay çekildi, zılgıtlar yankılandı. Reyhan ve diğer kadınlar iyice göbek attılar.
İki duyguyu aynı anda yaşamasıyla kurtlarını epey dökmüşdü.Pembe herkesin yoğun isteği üzerine erik dalı açtı.
"Erik dalı gevrektir, erik dalı gevrektir..."
Gelinimiz Reyhan ve Pembe gülerek oynuyorlardı. Pembe şakayla sırıtarak:
"Ohh ohh sonunda evden gidiyon"Reyhan gülerek: "Ayıp be hem sen de gitcen"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖYLÜ GENÇLER (+18)
RomanceMasum köylü kızı Reyhan ve çoban Mehmet'in tutkulu aşkları...