Bebek ağlamasıyla uykumun en tatlı yerinden irkildim. Gözlerimi aralamadan, uykulu bir sesle fısıldadım:
"Ayaz... kalk."
Ayaz ise uykunun ağırlığına rağmen kollarını daha da sımsıkı sardı etrafıma. Kalın, boğuk sesiyle mırıldandı:
"Diğer sefer ben kalktım, sıra sende."
İstemeye istemeye kollarından sıyrılıp yatakta oturdum. Göz kapaklarım hâlâ ağırdı. Beşiğe doğru döndüm. Minicik kızımız... Ağlıyordu.
"Kızım..." dedim mahzun bir gülümsemeyle, "Niye izin vermiyorsun anneyle babanın biraz uyumasına?"
Evet, bir kızımız olmuştu. Ayaz'la hayatımıza anlam katan, gözbebeğimizdi o. Henüz beş aylıktı ama geceleri uykuyu bize çok görüyordu. Bu huyu kesinlikle bana çekmişti.
Beşiği yavaşça sallarken birkaç dakika içinde tekrar uykuya daldı. Onun huzurlu nefeslerini duyunca ben de yatağa geri döndüm. Ayaz, kollarını belime doladı ve beni kendine doğru çekti. Ben de kendimi iyice ona yasladım ve kısa sürede uykuya daldım.
Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Etrafa baktım ama Ayaz'ı göremedim. Beşiğe yöneldiğimde kızımızın da orada olmadığını fark ettim. Muhtemelen Ayaz alıp gitmişti. Banyoya girdim, günlük rutinimi tamamladım.
Üzerime kısa siyah bir şort ve beyaz bir tişört geçirip aşağı indim. Karşılaştığım manzara yüzümde sıcak bir tebessüm oluşturdu. Ayaz, Güneş'i kucağına almış, başını omzuna yaslamıştı. Diğer elinde telefon vardı ve birisiyle konuşuyordu. O an içimi tarifsiz bir huzur sardı.
Onların yanına doğru yürüdüm. Güneş beni görür görmez kocaman gülümsedi ve bana gelmek ister gibi kollarını açtı. Gülerek yanına gittim ve onu kucağıma aldım. "Kızım..." diyerek yanağına bir öpücük kondurdum.
O sırada Ayaz hâlâ telefondaydı. "Ben bugün evdeyim, gelemem... Ne demek gel, patron benim... Ee, napayım... Hallet işte, sen ne güne duruyorsun... Kapatıyorum, gelmeyeceğim," deyip telefonu kapattı.
Gözleri bana kayınca yüzünde sıcacık bir gülümseme belirdi. Bana doğru eğilip alnıma yumuşak bir öpücük kondurdu. "Günaydın, güzelim," dedi.
Ben de gülümseyerek karşılık verdim. "Sana da günaydın," dedim, içimde mutluluğun tatlı bir dalgası yükselirken.
Ayaz, Güneş'e dönüp gülümsedi. "Anne gelince hemen sat zaten babayı," dedi ve kızının yanağına bir öpücük kondurdu. Güneş de gülümseyerek minik elini Ayaz'ın yüzüne koydu. Ayaz, o küçücük elden öptü, "Mavişim benim," dedi sevgiyle.
Ben de Güneş'i ona uzattım. "Güneş'i al, ben kahvaltı hazırlayayım. Araslarla Linalar gelecek," dedim. Ayaz, Güneş'i dikkatlice kucağına aldı. Güneş başını hemen babasının omzuna yasladı.
O sırada Ayaz biraz homurdanır gibi, "Onlar niye geliyor? Ben ailemle bir günlüğüne neden yalnız kalamıyorum ki?" dedi. Bu sözlerine ister istemez güldüm ve mutfağa geçtim.
Ayaz da arkamdan geldi. Bir eli Güneş'in ense kökünde, diğeri minik bedenini destekliyordu. Onlara bakarken içimi hem hayranlık hem de ince bir endişe kapladı. Güneş'e zarar vermekten o kadar korkuyordum ki... İlk zamanlar onu tutarken ellerim titrerdi, sürekli gergin olurdum. Ama Ayaz... Sanki yıllardır bebek büyütüyormuş gibiydi. Her hareketi sakindi, güven veriyordu. Onu izlemekten kendimi alamıyordum. Ayaz Vural çok güzel bir baba olmuştu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.