Bugün Ayaz'la düğünümüz vardı, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Heyecandan nefes almakta zorlanıyor, her aynaya baktığımda yüzümde beliren tebessümü bastıramıyordum. Geçtiğimiz iki ayda kendi içimizde isteme, kına gibi törenler yapmıştık; her şey sade ama anlamlıydı. Ayaz hiçbir şeyin içimde ukde kalmasını istememişti.
İsteme günü inanılmaz eğlenceliydi. Aras, Ayaz adına gelip beni Turan'dan istemişti. Turan ve Lina, kız tarafı olmuştu; Aras ve Aslı ise erkek tarafı. Her anı kahkahalarla geçmişti. Açıkça söylemem gerekirse, gerçek ailemle böyle bir şey yapsaydım bu kadar mutlu olur muydum bilmiyorum.
Kına gecesinde bütün arkadaşlarımı çağırmıştım, kalabalık ve coşkulu bir gece olmuştu. Rengarenk kıyafetler, türküler, zılgıtlar... Her şey hayalini kurduğum gibiydi. Şimdi ise düğün için Şanlıurfa'daydık. Meğer Ayaz'ın ailesi aslen Urfalıymış, hem de büyük bir aşiretin mensubu. Hatta daha da ötesi, Ayaz bu aşiretin ağasıydı.
Ayaz'ın dedesi, işleri yıllar önce torunu Ayaz'a devretmiş; çünkü ona çok güveniyormuş. Diğer aile üyeleri bu durumdan şikâyetçi değildi, aksine memnunlardı. Çünkü bu kadar ağır sorumluluğu üstlenmek istemiyorlardı. Ayaz ise sanki bu rol için doğmuş gibiydi.
Şanlıurfa'da düğün hazırlıkları için gezerken Vural soyadını taşıyan birkaç kişiyle karşılaştım. Ama kimsenin yüzünde ne hüzün ne de öfke vardı. Fırat ve Aylin'in ölümü kimseyi sarsmamıştı. Cenazelerine bile doğru dürüst katılım olmamış, adeta unutulup gitmişlerdi. Kimsesiz, sessizce gömülmüşlerdi... Onların bıraktığı enkazdan ise biz, yepyeni bir hayat kuruyorduk.
Şimdi de kuafördeydik. Saçım kıvrım kıvrım yapılıyor, makyajım yavaş yavaş tamamlanıyordu. Aynadaki yansımama her baktığımda gerçek olduğuna inanamıyordum. Gelin oluyordum... Hem de kalbimin tam merkezine yerleşmiş Ayaz'ın gelini.
Yanımda Lina, Aslı, Ayaz'ın birkaç kuzeni, yengesi ve halası vardı. Hepsinin ismini ezberleyemesem de sıcaklıklarını hissedebiliyordum. Derken Lina yanıma gelip eğlenceyle dolu bir ses tonuyla, "Gelin hanım, ayakkabınızı alabilir miyiz acaba?" dedi. Başımı çevirip ona gülerek baktım. "Neden alacakmışsınız görümce hanım?" dedim, sesime hafif bir şaka tonu ekleyerek. Lina kıkırdayarak, "İsimlerimizi yazacağız, hadi ver," dedi.
Ayakkabımın olduğu yeri gösterince hemen koşup aldı ve koltuğa oturduğunda herkes etrafını sarmıştı bile. Oturduğu yerde ayakkabının tabanına ince ince bütün isimleri yazdı. Yazmayı bitirdiğinde yüzünde yaramaz bir gülümsemeyle, "İlk silinecek belli zaten, Aslı... İkinci silinene bakmak lazım," diye mırıldandı.
Aslı utangaç bir gülümsemeyle başını öne eğdi. O da çok heyecanlıydı çünkü birkaç hafta sonra, Aras'la dünya evine gireceklerdi. Aslı, okulunu bitirene kadar Aras'tan süre istemişti ve nihayet o gün de gelmişti. Yakında onun için de beyaz bir sayfa açılacaktı.
Bugün ise benim günüm, içimdeki kelebekler durmak bilmeden kanat çırpıyordu.
Saçım ve makyajım tamamlanınca, herkesin yardımıyla gelinliğimi dikkatle giydim. Kumaşı ipek gibi üzerime oturmuştu. En son topuklu ayakkabılarımı da giydim ve boy aynasının önüne geçtim. Birkaç saniye nefesimi tuttum... Kendime hayran kaldım. Bugün gerçekten bir masalın içindeydim.
Aslı da yanıma yaklaştı, omzuma dokundu ve gülümseyerek, "Çok güzel olmuşsun elticim," dedi. Göz göze geldiğimizde ikimiz de gülümsedik. Bu gülümsemenin içinde mutluluk, heyecan ve biraz da duygusallık vardı. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Gerçekten gelin oluyordum...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.