Evde yine yalnızdım. Koca evin sessizliği üzerime üzerime geliyordu. Herkes gitmişti, beni ardında bırakarak… Ne yapacağımı bilemeden boş duvarlara baktım. Canım sıkılıyor, zaman geçmek bilmiyordu.
Aslında Ayaz gelmişti ama Turan’dan gelen acil bir telefon üzerine aceleyle çıkıp gitmişti. Kapı çaldığında içimde bir umut belirdi. Belki geri dönmüştü… Hızla kapıya koştum ama açtığımda hüsrana uğradım.
Kapıda korumalardan biri vardı. Elinde büyükçe bir kutu tutuyordu. Kutuyu uzatırken, “Ayaz abi gönderdi yenge. Saat sekizde hazır olsun dedi,” dedi. Gülümseyerek kutuyu aldım, teşekkür edip kapıyı kapattım.
Merakla kutuyu kucaklayıp üst kata çıktım. Odaya girer girmez kutuyu yatağın üzerine bıraktım ve dikkatlice açtım. İçinden lacivert, ışıkta hafifçe parlayan zarif bir elbise çıktı.
Yanında bileklere kadar uzanan bağcıklı, lacivert topuklu ayakkabılar vardı. Gözlerim parladı. Elbiseyi ve ayakkabıları yatağın üzerine serdim. Bir süre hayranlıkla izledim, dokunmaya bile kıyamadım.
(Nasıl isterseniz öyle hayal edebilirsiniz.)
Hemen duşa girdim. Hızla duşumu aldıktan sonra saçlarımı kurulayıp odaya geçtim. Elbiseyi ve ayakkabıları giydim. Kalbim hızlı hızlı atıyordu, heyecandan ellerim bile titriyordu. Nereye gidecektik? Ne yapacaktık? Aklımda binbir soru dönüp duruyordu.
Elime düzleştiriciyi aldım, aynanın karşısına geçip saçlarımı düzleştirmeye başladım. Tam o sırada gözüm saate kaydı—saat 7 buçuktu. Gelmesine sadece yarım saat kalmıştı.
Saçlarımı bitirir bitirmez hızlı adımlarla aşağı indim. Artık saat 7.50’ydi. Kalbim güm güm atarken, sadece on dakika kalmıştı.
O sırada telefonum çaldı. Ekranda Turan’ın ismini gördüğümde kaşlarımı çattım. Aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma koydum.
"Noldu Turan?"
Turan’ın endişeli sesi geldi.
"Gece Ayaz vuruldu, hastanedeyiz şu an."
Heyecanım bir anda korkuya dönüştü.
"Ne? Hangi hastane Turan, çabuk söyle!"
Sesim istemsizce yükselmişti.
"Araba hazır, buraya getirecekler seni."
Cümlesi biter bitmez telefonu kapattım. Kalbim deli gibi atarken koşarak dışarı çıktım. Kapının önünde bir araba bekliyordu. Hiç düşünmeden içine atladım.
Hastaneye geldiğimde ayaklarımdaki topukluları umursamadan hızla koşmaya başladım. Kalbim karnıma kadar inmişti sanki. İçeri girdiğimde nefes nefese bir doktorun yanına yaklaştım.
"Ayaz... Ayaz Vural nerede?"
Doktor sessizce bir koridoru işaret etti. Koşarak gösterdiği yöne ilerledim. Gözlerim sadece o kapıyı arıyordu.
Yoğun bakımın önüne geldiğimde Turan’la Lina’yı koltuklarda otururken gördüm. Endişeyle kapıya bakıyorlardı. Biraz ilerde Aras vardı, ama Aslı yoktu.
Hızlı adımlarla Turan’ın önünde durdum.
"Nasıl?" dedim. Sesim titriyordu, boğazım düğüm düğümdü. Gözlerim acıyordu, ağladığımı bile fark etmeyecek haldeydim.
Turan, kızarmış gözlerle bana baktı.
"Bilmiyorum... Daha yeni yoğun bakıma aldılar."
Başka bir şey sormadım. Elleri saçlarıma geçirip volta atmaya başladım. Ayaz… Ben vurulduğumda böyle mi hissetmişti? Bu his... tarifsizdi. İçimde büyük bir boşluk vardı, acı nefes aldırmıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın ki
General FictionKızı zorla kendine tutsak eden bir mafya. Ondan kurtulmak için herşeyi yapan kız.