"Burası... benim evim değil," diye fısıldadım, sesim titrek ve zayıftı. Massimo hafifçe başını bana yaklaştırdı, gözlerini yüzüme sabitleyerek beni inceledi.
"İtalya'ya gidene kadar burası senin evin," dedi, sesi yumuşaktı ama arkasında sert bir kes...
Satırlar da yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz
lütfen satırlar da yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın
Sınır 105 yıldız 150 yorum
‼️Sizden ricam lütfen sırf sınırı doldurmak için saçma sapan emojiler atmayın veya saçma sapan harfler göndermeyin lütfen ‼️
*****
"14 BÖLÜM"
İTİRAF VE İNFAZ
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İçimdeki sıkıntı, karanlık bir gölge gibi yavaş yavaş bütün benliğimi sarmaya başlamıştı. Göğsümde bastıran o tanıdık ağırlık büyüyor, nefes alışlarımı daraltıyor, kalbim sanki göğüs kafesimi parçalayacakmış gibi çarpıyordu. Her şeyin sessizleştiği o anlarda, sadece içimde yankılanan huzursuzluk vardı artık.
Massimo'nun konuşmasını bekledim. Sanki onun bir sonraki sözü, hayatımı baştan yazacakmış gibi... Ama o, hiçbir şey olmamış gibi, rahatsız edici bir dinginlikle elindeki peçeteyi katlayarak tabağın yanına koydu. Ardından, gereğinden fazla yavaş, öyle ölçülü adımlarla yerinden kalktı ki, içimdeki korku, vücudumun en derinlerine kök salmaya başladı.
Sanki tüm bu sessizliği kullanarak beni daha da çıldırtmak istiyor gibiydi. Sandalyeyi hafifçe geriye doğru çekti ahşabın yerle sürtünme sesi beynimin içinde uğuldayan bir yankıya dönüştü. O an bir anlığına gerçekten zaman durdu sandım. Parmak uçlarım soğudu, ellerim istemsizce titredi.
Ayağa kalkarken yüzünde hiçbir duygu yoktu; ne öfke, ne kırgınlık, ne de acele. Sadece derin bir hesaplaşmanın başlangıcını haber veren o tehditkâr sükûnet... O kadar soğukkanlıydı ki, bu beni çığlık atacak kadar huzursuz etti.
Odanın içinde yankılanan sessizlik, artık sadece sessizlik değildi. Bir tür tehdit gibiydi. Sanki duvarlar bile Massimo'nun ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu.
Hâlâ nefesimi tutmuş şekilde, içimde kopan fırtınaya rağmen dışarıdan sessiz ve sakin görünmeye çalışıyordum.
Massimo birkaç adım atıp masanın diğer ucuna yaslandı. Gözleri üzerimdeydi delip geçiyordu sanki. İçimde zaten zar zor tuttuğum o korku dalgası, şimdi yavaşça umutsuzlukla karışıyordu.
Sonunda ağır ve sakin bir ses tonuyla konuştu: "Evet sevgilim... şimdi o gerçeklere gelelim." Sesi yumuşaktı ama içinde dikenli bir güç vardı; üzerime doğru sinsice sürünen bir yılan gibi.
Boğazım düğümlendi. İçimde bastıramadığım bir şeyler vardı kelimelere dökülmeyen, açıklanamaz bir sıkıntı. Gözlerim istemsizce doldu; yaşlarımı bastırmak için gözlerimi kırpıştırdım ama nafileydi. Ben... gerçekten hazır mıydım?