Bebeğimi gördüğüm ilk an sanki kilometrelerce koşmuş gibi yorgundum ama en neticesinde vardığım noktadan da umutluydum. O küçük küvözün içinde, vücuduna bir şeyler bağlıyken camın arkasından izleyebiliyordum onu. Ve dua ediyordum. Tek yaptığım buydu.
Barış'ı odadan kovduktan sonra görmemiştim. Gelmemişti daha doğrusu, kızımızı gördü mü bilmiyorum. Emine Hanım var yanımda, Yelda ve Yüksel Bey de iki kez geldiler. Hastanede 4.günümdeyim. Taburcu olabileceğimi söyledi Tolga Bey. Yarın çıkacağım hastaneden.
Ama istemiyorum. Kızımı burada bırakıp evde oturmak mümkün değil benim için. Ne yapar burada? Öyle tek başına uzanıyor, aklımı yitirerek ağlamak istiyorum. Nasıl besliyorlar, ne yapıyorlar bilmiyorum. Hemşire'ye sütüm akıyor dedim. Daha yutma refleksi yok, dedi. Öyle şiddetli ağladım ki o bunu söyleyince Emine Hanım beni sakinleştirmek için bana sarılmak zorunda kaldı.
"Kızım, bak buranın doktoru çok iyiymiş. Özellikle başhekimle konuşup rica etti Barış. Bebeği de alıp götürecekler yarın. Çok iyi bakacaklar. Biz de seninle her gün gideriz görmeye." Bir özel hastaneden bahsediyordu bunlari söylerken. Barış'ın kendini ifade etme şekli buydu işte. Para. Para. Daha çok para.
Ama Emine Hanım, ona minnettardım. Bu hastane sürecinde benden desteğini hiç esirgememişti, merhametini hissediyordum. Üstelik... sanırım sevmişti de torununu. Çünkü ben tüm vaktimi camın önünde kızımi izlemeye ayırırken o da benimle birlikte dikiliyordu.
Yine de bu bebeğin bir babası yokken babasının ailesi nasıl olacaktı, bilmiyordum.
*
"İyi gördüm seni," dedi Tolga bilgisayar ekranından değerlerine bakarken. "Yalnız biraz hormon değerlerinde oynama var. Böbrekle ilgili olabilir. Onun için ben dahiliyeye kons yazacağım, bir görüş. İhmal etmeyelim."
"Kendi doktoruma gitsem?" Diye sordum.
"Olur olur. Küçüğü de sevk edecekmişiz bugün?"
"Evet, öyle oldu. Babasının ailesi istedi de, doktor tanıdık mıymış neymiş..."
"Memnun edemedik seni galiba?"
"Yok, ondan değil tabii ki."
"Şaka yapıyorum, rahat ol."
Birkaç bir şey yazdı, kağıdı elime verdi. Bunları dahiliye doktoruma gösterecekmişim, sistemden de bakabilirmiş zaten. Çok korktuğum için bakmadım kağıdın üstünde ne yazdığına. Tedirgindim, elim de titriyordu. Tolga durumu fark etti, "Eminim ki doktorunla efektif bir tedavi planı izlersiniz, stres yapma. Daha yeni doğum yaptın hem."
"Tolga Bey," Biraz ensemin yandığınü hissediyordum. "Ben sizin numaranızı alsam, yanlış anlamazsanız. Nedense kimseye güvenemeyecekmişım gibi hissediyorum."
Biraz şaşırdı ama hiç bozuntuya vermedi. "Ben çocuk doktoru degilim jinekologum. Yani sadece seninle ilgili konularda yardımcı olabilirim." Dedi numarasını bir kağıda yazıp bana verirken. Guzel bir gülumsemesi vardı, rahatlatıcıydı. Bir teşekkür mırıldandım.
*
Barış, bebeği sevk ettikleri hastanenin başhekimiyle görüşüp gizliliğe ne kadar önem verdiğini konuştu adamla. Sonra korka korka, canı acıyarak bebeğin durumunu sordu. "Çok iç açıcı konuşamayacağım. Tabii yeni doğan uzmanının bakması, sizi bilgilendirmesi daha doğru olur. Ama içiniz rahat etsin, elimizden geleni yapacağız. " Kafa salladı adam. Göğsünde bir baskı vardı bir haftadır. Eylül, annesi, kendisi... herkes perişandı. Böylesini beklemiyordu kimse. Allah korusun, ya bir şey olursa bebeğe. Kendini suçlamayı nasıl bırakırdı. "Eşiniz hanımefendi de gelip muayene olsa çok iyi olur."
"Söylerim kendisine." Adamın elini sıkıp ayaklandı.
Eylül'ün yeni doğan ünitesinin camında gözlerini dikerek kızını izlediğini biliyordu. Bu yüzden daha önce kızın haberi olmamasına rağmen defalarca kez gittiği koridora girdi, camın önüne vardı. Tam da beklediği gibi Eylül, üzerine gri bir esofman takımı, saçı başı dağınık ve bitkim bir yüzle kızını izliyordu."Eylül," diye seslendi adam onun dikkatini çekmek için. Kız irkildi, dönüp Barış'a baktı. "Senin de muayene olman lazımmış ultrasonla karnına falan bakcaklar sanırım."
"Oldum," dedi kız. Gitmek istemiyordu hiçbir yere. Sadece bu camın önünde kızını izlemek istiyordu.
"Böbreğine ve hormonlarına da baktıracağız."
"Tolga baktı hormonlarıma."
Tolga? Bu samimi ve olağan hitap Barış'ın elektrik çarpmış gibi irkilmesine sebep olsa da toparladı kendini.
"Ne dedi?"
"Ben..." derin nefesler aldı. "Şu an onu düşünecek durumda değilim. Sorup durma."
"Eylül, sağlık bu. Sen düşünemiyorsan ben düşüneceğim." Kız yanında öylece duruyorken bakışları Barış'ın bakmaya korktuğu o yerdeydi.
"Bak," dedi kız ona. Camın arkasında sağdan ikinci sıradaki küvözü işaret etti. "Şuradaki. Gördün mü?" Barış'ın ilk ke geldiğini düşünüyordu haliyle. Oysa bi bilseydi. Barış, sabah ediyordu burada.
"Çok küçük." Gerçekten de öyleydi. Barış daha önce de yeni doğmuş bebek görmüştü. Ama bu başkaydı, bir başkaydı. Çok çok ufaktı.
"Korkuyorum." Diye cevapladı kız onu. "Ya ölürse? Yutkunamıyormuş bile. Nasıl düzelecek ki? Çok korkuyorum. Daha kucağıma bile almadım."
Ne cevap verilirdi bilmiyordu, bu yüzden sustu. Eli, kızın omzuna değdi, kendine çekip tanıştıklarından beri belki ilk defa sarıldı. "Bir şey olmayacak." Dedi ona. Pişmanlıktan kıvranıyordu. Eylül'e yaşattıklarının bedelini ödüyordu. Bu acının başka bir açıklaması yoktu. "Sana söz seviyorum iyileşecek."
