33

2.7K 242 115
                                        


  Eylül, o kadar kötü, berbat, ölecekmiş gibi hissediyordu ki bitkin bir halde, doğum yaptıktan sonraki 8.saatte gözlerini tavana dikebiliyordu sadece.

  Doğumdan sonra ağrı kesici verilmiş belki 2 saat kadar uyumuştu. Gözünü ilk açtiğında bir hemşire ile göz göze gelmiş, hemen hareketlenmeye çalışmıştı.

"Bebeğini küveze aldık, sen merak etme. Emin ellerde. Sen yat dinlen, bak çok bitkin düştün doğumda."

  Aradığı ambulans onu bir devlet hastanesine getirmişti belli ki. Çok net bir şekilde seçiliyordu çünku özel hastanesiyle aradaki fark. Odasında tekti ama belli ki yaşadığı komplikasyonlar sebebiyle biraz mecbur kalmışlardı bu odayı açmaya. Sonra doktorla görüşememişti, adamın ya da kadının bakması gereken bir 200 tane daha hastası vardı emindi ki. Yine de bir şey içini rahatlatıyordu, kimse biraz daha fazla para için onun ya da kızının canıyla oynmayacaktı.

3.saatte kapısı çaldı, ağrı kesicilerden yarı baygınken geldi Emine Hanım. Telaşlıydı, elinde bebek için hazırladığı pembe bir çanta vardı ve sanırım yol boyunca da ağlamıştı.

"Kızım nasılsın?" Diye sordu kadın hemen yaklaşıp yatağın kenarına. Eylül ağzını açtı ama cevap veremedi. Ufak bir nefes çıktı sadece ağzından. "Sen şimdi hiç merak etme, biz seni de çocuğu da alıp iyi bir hastaneye götüreceğiz. Biraz kendine gel önce, tamam mı?"

  Kızının tekrar hatrına düşmesiyle ağlamaya başladı. Ama öyle içli içli hıçkırarak değil, neredeyse sesi çıkmayarak, içine içine...

  Emine Hanım biraz daha teselli etti onu, yanında oturdu. 4.saatin sonunda nihayet doktor gelebildi. Uykulu olduğu her halinden belli olan, 30'lu yaşlarında, sarışın bir adamdı. Güzel bir gülümsemeyle teselli etti önce kızı. Sonra bilgi verdi. Eylül'ün çok iyi bakılması gerekiyordu. Dahiliyeye konstültasyon yazılmıştı, onlar da gelip kontrol edecekti. Bu yüzden kızdan kan alındı. "Aslında sezeryan olması normal sartlarda daha uygun olurdu ama buraya geldiğinde zaten bebek çok aşağıdaydı. Suyun da gelmişti. Boş yere ameliyat masasına yatırmak istemedim seni." Uzun uzun anlattı her şeyi ve sonra Emine Hanım'ı da bilgilendirip çıktı odadan. Tüm bunlar 15 dakika sürmüştü.

  "Barış nerede?" Diye sordu 6. saatin sonunda. Aradığı, ulaştıkları kişi o'ydu. Bu bebeğin babasıydı da. İnsan bu kadar mı sorumsuz olurdu da çocuk doğalı 6 saat olmuşken bile gelmezdi hastaneye.

"Gelecek gelecek." Dedi Emine Hanım ama Eylül'ün yalan dinlemeye tahammülü yoktu artık.

  Başını çevirip gözünü kapattı, bebeğini ne zaman görebilecegini düşünürken tekrar uyuya kaldı.

  Gözünü açtığında 11.saatteydi. Bu sefer oda da Barış da vardı. Şapkası ve gözlüğüyle pencerenin dibindeki sandalyede oturmuş telefonuyla oynuyordu. Eylül'ün uyandığını fark etmedi. 10 dakika biriyle yazıştıktan sonra kaldırdı kafasını, gördü kızı.

"İyi misin?"

  Eylül cevap vermedi ona. Şu doktor tekrar gelseydi ya, kızını görebilecek miydi? Uzaktan bile olsa?

"Eylül?" Diye seslendi tekrar. Kız yine cevap vermedi. Baş ucundaki suya uzandı, doğrulup dudaklarına götürmek isterken Barış da ona yardım etmek amacıyla yaklaştı ama kız "Yaklaşma bana." Diye uyardı onu.

"Eylül, saçmalama."

"Yaklaşma dedim."

"Neyin tribi şimdi bu?"

  Normal doğum yapmıştı, bebeği küvözdeydi. Canı burnunda ve bedeni de bitaptı. Üstelik bunların hepsinin sebebi olan adam doğumdan ancak 11 saat sonra teşrif etmişti.

  Elindeki bardağı fırlattı ona doğru. Iskalamadı da, Barış'ın kendine siper ettiği koluna çarpıp yere düştü.

"Allah belanı versin! Nasıl adamsın sen? Adi herif! Nefret ediyorum senden. Nasıl böyle vicdansızsın ya! Nasıl böyle rahatsın onca şeyden sonra."

"Eylül, bağirma, sakinleş. Ne yapıyorsun kalkma yerinden."

  Kız başucundaki düğmeye basıp hemşireyi çağırdı.

"Uzak dur benden! Ölüyordum, az kalsın ölüyordum. Ya beni geçtim kızın ölüyordu az daha. Sen... sen nasıl durabildin, nasıl böyle rahatsın Barış. İnsan değilsin sen."

"Gelmek istedim, bak gerç..."

"İsteseydin gelirdin. Yalancısın, şerefsiz!"

"Benim elimde olmayan şeyler var."

  Alayla güldü kız. "Neymiş elinde olmayan, bir anlat?"

"Lansmandan öylece çıkıp gelemezdim. Sözleşmem var, yani olmuyor öyle. Tamam haklısın ama benim de yapacaklarım bir yere kadar."

"Öyle mi?" Sakinleşmek istemiyordu Eylül artık. "Simay olsaydı benim yerimde? O senin bebeğini taşısaydı, 7 aylıkken doğursaydı, o zaman da çıkıp gelemem diyip kalır mıydın mesela ?"  Barış, Eylül'ün ona sorduğu sorunun açıklığıyla dondu kaldı. Evet, böyle olmazdı. Çünkü zaten Simay ile evlenmiş olur ve lansmana birlikte katılırlardı.

"Sakinleş önce." Diyebildi Barış. Kırılan cam biraz kolunu kesmişti.

Kavgaları belki büyürdü, devam ederdi. Hemşire, onu kontrole gelen doktorla birlikte odaya girmemiş olsaydı.

  Tolga Bey, yerdeki cama, ayaklanmaya çalışan Eylül'e ve daha iki gün önce yeşil sahada izlediği adama baktı.

"İyi misiniz?" Diye sordu Eylul'e. Hemşire de koluna girip yardımcı oldu kıza tekrar uzanması için. Eylül kafasını sallayınca doktor bu sefer de Barış'a döndü.

"Size odaya girmeniz için kim müsaade etti?" Diye sordu. Elleri önlüğünün cebinde kibarcaydı sesi. Barış, onun bu tavrına bağırıp çağırmak istedi ama karşısındaki adam öyle bir adam değildi.

"Bebeğin babasıyım diyince ben aldım içeri." Dedi hemşire.

"Refakatçi olarak zaten baska bir hanımefendi yok muydu? Hastanın onayı olmadan, bana sormadan ne diye kafanıza göre iş yapıyorsunuz? Şu hale bak," Hemşireyi de bir güzel azarladı.
"Sizi dışarı alalım." Dedi Barış'a da.

  Barış, Eylül ile göz göze gelmek için çabaladı. Kızın yanında kalmak istiyordu. Niye, nasıl bilmiyordu ama dünya üzerinde olması gereken tek yer burasıydı.

"Çıkın beyefendi." Diye tekrar bir uyarı alınca mecbur kalarak terk etti odayı.

august // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin