13. Bölüm

18.5K 580 86
                                        

Sabah ilk defa huzurla uyandım. Ayaz'ın odasında uyanmıştım, fakat Ayaz yoktu. "İşe gitmişti herhalde," diye düşündüm. Ayağa kalkıp hızla banyoya girdim, elimle yüzümü yıkadım ve banyodan çıktım. Giyinme odasına girip buradan gitmeden önce aldığım kıyafetlerden bir takım giydim.

Aşağı indiğimde kahvaltı masası hazırdı. Aslı uyanmıştı ve mutfaktaydı, Aras ise ortalıkta yoktu, muhtemelen uyuyordu. Koltukta birinin uyuduğunu görünce oraya doğru yürüdüm ve gördüğüm kişiyle şok oldum. Ayazdı, uyuyordu. Üstüne hiçbir şey örtmemişti.

Koltuğun yanındaki battaniyeyi alıp Ayaz'ın üstüne serdim. "Niye burada uyumuş ki?" diye düşündüm.

Koltuğun yanına diz çöktüm, elimi yüzüne götürüp saçlarını nazikçe yüzünden çektim. Derin uyuyordu; yoksa dokunuşumla hemen uyanması gerekirdi. Çok masum görünüyordu, uyurken. Uyanıkken ise benim dışımdaki herkese karşı canavardı. Elimi yanağına götürdüm, hafif çıkmış sakallarını okşadım. Ayaz gözlerini araladı, beni görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Şu an rüyadaysam, uyandıranı sikerim," dedi.

Gülümseyerek ona hafifçe dokundum. "Küfür etmeden konuşamıyor musun?" dedim, hafifçe sinirli bir tonla.

Ayaz, yüzündeki gülümsemeyle cevap verdi: "Seninle konuşuyorum ya."

"Hadi kalk kahvaltı yapalım," diyip ayağa kalktım. Ayaz da koltukta oturur pozisyona geldi. "Sen niye burada uyudun?" diye sordum. Ayaz, ellerini saçlarına götürüp gözünün önüne gelen saçları arkaya attı ve dağınık bir görüntü oluşturdu. Dağınık saç şekli ona yakışıyordu.

"Rahatsız olursun diye gelmedim odaya," dedi.

Ayağa kalkıp başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Rahatsız olmam, merak etme. Alıştım yanımda uyumana," dedim. O da gülümsedi, yanağımdan öpüp yukarı çıktı.

Etrafıma göz gezdirdiğimde aslıyı gördüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Gece Ayaz'ı bu hale getirdin ya, gerçekten helal olsun sana. Ayaz'ın böyle olmasını imkansız sanardım. Değilmiş. Resmen taş duvardan pamuk duvar yaptın. Gerçi, sadece sana pamuk ama neyse, oralara girmiyorum," dedi.

Gülümsedim, "Ben bir şey yapmadım, kendisi beni görünce böyle oluyor," dedim. Aslı merdivenlere doğru ilerledi. Merdivenlerin başına geldiğinde başını çevirip bana baktı.

"Merak etme, bir bakışın yetiyor insanı kendine çekiyorsun o masum bakışlarınla," diyip yukarı çıktı.

O sırada bacaklarıma bir şeyin sürtündüğünü hissettim. Gözlerimi aşağıya kaydırdım ve Tarçın'ı gördüm. Hemen onu kucağıma aldım, "Tarçın" dedim, o da alışkın olduğu şekilde hızla kucağımda yerini aldı. Birkaç saniye sonra, bahçe kapısından Ayaz'ın köpeği Noir belirdi. O da yanıma gelip bacaklarıma sürtündü. Gözlerimi onun üzerine çevirdim, dizlerimi büküp onun boyuna indim. Nazikçe kafasına elimi koyup okşadım.

Ayaz merdivenlerden inerken, Noir hızla koşarak sahibinin yanına gitti. Ayaz, gülümseyerek "Oğlum" dedi ve diz çöküp, köpeğini sevdi. Ben de kucağımdaki Tarçın'ın tüylerini okşarken, Ayaz'ın bu anını izledim. Noir, birkaç dakika sonra Ayaz'ın sevgisiyle mutlu bir şekilde bahçe kapısından çıkarak bahçeye doğru yöneldi. Ayaz, ayağa kalkıp yanıma geldi, "Yavrum" diyerek saçlarımdan nazikçe öptü.

Tarçın'ı yere bıraktım; o da küçük, hızlı adımlarla pıtı pıtı bahçeye doğru koştu. Ayaz'a dönüp, "Ben de şirkete gelebilir miyim?" diye sordum. Ayaz kahvaltı masasına geçti, ben de onun sol tarafındaki sandalyeye oturdum. Bu sırada Aras ve Aslı da merdivenlerden iniyordu. Ayaz, bana bakarak gülümsedi. "Patronum olarak tabii ki gelebilirsin," dedi. Gülümseyerek karşılık verdim. Aras ve Aslı da masaya katıldı, hep birlikte sakin bir şekilde kahvaltımızı yaptık.

Kahvaltıdan sonra Ayaz kalkınca ben de kalktım. Kapıya doğru yürümeye başladı, ben de peşinden gidiyordum. Kapının önüne geldiğinde durdu, bakışlarını bana çevirdi. Önce üzerimdeki kıyafetleri süzdü: mavi bir kot şort ve beyaz bir crop üst giymiştim. Hafif memnuniyetsiz bir ifadeyle, "Böyle mi geleceksin?" diye sordu. Üzerime bakıp hafifçe omuz silktim. "Evet," dedim kararlı bir şekilde.

Askılıktan beyaz ceketimi ve beyaz çantamı aldı, sessizce bana uzattı. Hiçbir şey söylemeden ceketimi giyip çantamı koluma taktım. Ayaz elimi tuttuğu gibi evden çıktık. Arabası kapının önünde bizi bekliyordu. Yanına geldiğimizde ön koltuğun kapısını benim için açtı. Hafifçe gülümseyerek, "Çok centilmensiniz, beyefendi," dedim. Dudakları, "Ee tabii," der gibi kıvrıldı. Arabaya oturduğumda kapıyı kapattı, ardından sürücü koltuğuna geçip motoru çalıştırdı. Hiç vakit kaybetmeden hızla şirkete doğru sürmeye başladı.

Şirkete vardığımızda, neredeyse aynı anda arabadan indik. Ayaz hemen yanıma gelip elimi tuttu. Birlikte şirkete doğru yürürken, hafif bir tebessümle, "Temas bağımlısısın," dedim. Çünkü yanımdayken dokunmadan duramıyordu; adeta sürekli temas arıyordu. Ayaz, yürürken bana dönüp gözlerini hafifçe kısarak, "Temas bağımlısı değilim, teninin bağımlısıyım. Arada çok fark var," dedi. Bu sözleriyle adeta erimiştim.

Ayaz odasına gittiğinde, ben de şirkette biraz dolaşmak istediğimi söyledim. O da kabul etti ve kendi odasına geçti. Koridorlarda ilerlerken herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu; sanki bir daha bu binaya adım atmamı beklememiş gibiydiler. Özellikle geçen sefer arkamdan dedikodu yapan grup, bana korku dolu gözlerle bakıyordu. İçlerinde, boğazına cam parçası dayayıp tehdit ettiğim o adam da vardı. Bana nefretle bakıyor, bakışlarıyla adeta öfkesini kusuyordu. Ama umurumda bile değildi.

Ben de onlara aynı nefret dolu bakışlarla karşılık verdim. Şirketin içinde dolaşırken, burada çalıştığım süre boyunca en yakın arkadaşım olan Ezgi beni fark etti. Gözleri parlayarak yanıma geldi ve hemen sarıldı.

"Nerdesin kızım sen?" dedi heyecanla.

Ben de sıkıca sarıldım ona. Ayrıldığımızda Ayaz'la yaşadığım her şeyi anlattım. Ezgi şaşkınlıkla dinliyor, anlattıklarımı anlamlandırmaya çalışıyordu. Sonunda merakla,

"Aşık mısın peki şimdi?" diye sordu.

Derin bir nefes alarak, "Bilemiyorum Ezgi ya, kafam çok karışık. Seviyorum ama... sevdiğimi biliyorum onu," dedim. Bir süre daha bu konuyu konuştuk; duygularımın karmaşası arasında kaybolurken, Ezgi de beni dikkatle dinledi.

Sonra konu şirkete döndü. Ezgi bana burada olup bitenleri anlattı. Söylediğine göre, boğazına cam dayayıp tehdit ettiğim adamı Ayaz her gün dövüyormuş. Hem de hiç istisnasız, her gün...

Anlattıklarını sindirmeye çalışırken içimde garip bir his oluştu; şaşkınlık, öfke ve bir nebze de olsa hak edilmiş bir intikam duygusu.

Terasa çıktığımda etrafı izledim; bütün İstanbul sanki ayaklarımın altındaydı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, huzuru içime çekmeye çalışıyordum. Tam o anda gözüm, karşı şirkete kaydı. Terasında siyahlar içinde bir adam duruyordu. Yüzü kar maskesiyle kapalıydı ve elinde bir tüfek tutuyordu. Tüfeğin namlusu doğrudan bana çevrilmişti.

Korkuyla gözlerimi açıp hızla geri çekilmeye çalıştım, tam o anda kurşun sesi kulaklarımı deldi. Vücudumda yankılanan derin bir acıyla sendeledim. Gözlerim yavaş yavaş kararıyor, bedenim kontrolsüzce yere düşüyordu. Terasta kimse yoktu... yardım edebilecek hiç kimse yoktu.

O an, gerçekten öleceğimi hissettim.

Ve sonrası... sadece derin bir karanlıktı.

Diğer bölümde görüşürüzz.

Mafya'nın kiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin