Hani görmeyecekti adamı? Öyle demişti ya. İstersen demişti ama. Eylül hiç itiraz etmiyordu, istemiyorum seni görmek dememişti.
Eşyaları Barış'ın evinin yanındaki eve yerleştirilirken sanki bir de sevgilisiymiş, kocasıymış, bir şeyiymiş gibi dikilip durmuştu. Hatta kitaplığını taşıyan genç çocuğun gözü biraz fazla oyalanınca kendisinde, 16 yaşında bir veletti mühim değildi, Barış ona "Sen bizim eve geç. İş bitince gelirsin." dese de kabul etmemişti.
Tüm işler bitip bir de ev temizlenince Emine Hanım, kucağında bir tencere sarma ve ayran aşıyla gelmişti.
Aslında canı da çekiyordu Eylül'ün. Yani ilk 3 sarmayı yerken böyle düşündü. Ama sonra salçasız olması veya belki de soğan tadının baskınlığı onu rahatsız etti. Daha çorbaya kaşık vurmamıştı ki öğürdü. Elleriyle ağzını bastırmaya çalıştı ama nafile. Yerinden kalkıp tuvalete de koşamadı. Barış ona bir peçete uzatmaya çalışırken adamın eline kusmuş bulundu.
Yer yarılsaydı da dibine girseydi. Ama mümkün değildi.
"İyi misin?" Diye sordu Barış, beti benzi atmış kıza. Ama Eylül, cevap verecek durumda bile değildi. Utançtan konuşamadı, kalkıp kendini tuvalete attı. Kapıyı kilitleyecekti ki Barış girdi arkasından.
"Kötüysen hastaneye gidelim?" Diye sordu.
Eylül klozetin başına çökmüş diğer posta kusmuğunu beklerken başını salladı iki yana. Hamileliğinin ilk aylarında daha fazla oluyordu. Neredeyse bitmiş sayılırdı şimdilerde ama demek ki bir seyler tetikliyordu.
Barış ellerini yıkayıp üzerindeki tişörtü çıkardı bir çırpıda. Sonra kapıyı aralayıp annesine seslendi. "Anne benim üstüme bir şeyler getirsene evden. Ben de yıkanayım iki dakika."
Eylül şaşkınlıkla baktı adama. Burada mı yıkanacaktı yani? Emine Hanım isteksizce de olsa onaylamış olacak ki dış kapının sesi duyuldu.
"Gel," Barış kızı koltuk altlarından tutup kaldırdı. Elini suyun altına tutup kızın yüzünde gezdirdi. "Yıkanmak ister misin?"
Neden birden böyle şefkatli olmuştu bu adam? Neden önemliydi ki onun için Eylül'ün iyi hissetmesi."Sen çık, yıkanırım ben." Dedi Eylül. Ama sözü biter bitmez sendeleyince endişelendirdi adamı.
"Yardım edeyim-"
"Daha neler."
"Eylül, Allah korusun, ya düşer kalırsan? Tamam sen yıkan ama ben de burada bekleyeyim, aklım kalır."
Aslında kapının dışında da bekleyebilirdi ama ikisi de bu ihtimali dillendirmek istemedi. Barış, klozetin kapağını kapatıp altında sadece eşofmanıyla orada otururken Eylül, yavaşça çıkardı üzerindekileri. Adamın gözlerini kendi bedeninde hissederken çıkmış göbeğinden ve çatlaklarından çekiniyordu. Ama düşünmek istemedi. Çünkü bunun bi sonu yoktu.
Oysa Barış, karşısında hatırladığından daha farklı olan bu bedeninin yeni büyüsüne kapılmıştı bile. Eylül'ün zaten muntazam bir kalças vardı. Şimdi hamilelik sebebiyle memeleri de iyice büyümüş, çıkmış göbeği de ona müthiş bir başkalık katmıştı.
Dudaklarını yaladı. Bakışlarını başka yöne çevirmeye çalıştı ama kız da inatla karşısında dikiliyordu. Altındaki donu da çıkarıp kirli sepetine atmak için eğildiğinde derin nefes verdi.
"Bilerek mi yapıyorsun?" Diye sordu boş bulunarak.
"Neyi?"
"Karşımda duruyosun ya böyle!" Başparmağıyla kızın bedenini işaret etti. Omuz silkti Eylül.
"Sanki çok beğeniyorsun da..."
"O ne demek?" Diye sordu Barış şaşkınca.
"Saçımın rengini bile beğenmiyordun, katlanamıyordun, o demek. Beni çıplak görmekle sokaktaki kuşu çıplak görmek arasında bir fark yok senin için."
Barış'ın ağzı hafifçe aralandı. Çok yanılıyordu kız. Çok çok yanılıyordu. Her şeyden önce kızın saçının rengini beğenmiyor degildi ama o sıralar Simay'dan ötürü sarıya bir takıklığı vardı. Zamanla geçmişti zaten. Şimdi gayet güzeldi Eylül'ün saçı ona göre. Sonra, bedenini de seviyordu kızın. Zayıf ve hantaldı. Bu yüzden onu kucaklaması da, hareket ettirmesi de Barış'a ayrı bir keyif veriyordu. Gözleri çok güzeldi. Kaşları da öyle seyrek değildi. Gür olmasına rağmen muntazam bir uyumla göz yapısını tamamlıyordu ve bu göz yapısı insanın elini çenesinin altına koyup izleyeceği bir göz yapısıydı.
"Eylül, benden hamilesin, farkındaysan." Dedi Barış. "Yani olay çıkarmaya yer arıyosan başka bir konu bul. Bu pek tartışılacak bişi değil."
"Tabii, yalan ağzına yuva yaptığından senin... neyse ne." Kız duşa kabine girdi. Barış onun gölgesini buzlu cam ardından izlerken dolaba katlanmış bornozunu da sıcak sıcak giysin diye peteğin üstüne serdi. Sonra kendi üzerine baktı, o da kusmuk içindeydi. Bir havlu da kendine çıkardı.
"Eylül-" biraz tedirgince bir seslenmeydi. "İki dakika ben de bir su döküneyim mi? Kusmuk içinde kalmışım."
Kız şampuanlı gözlerini açıp duşakabini aralayan adama baktı şaşkınlıkla. "Saçmalama!"
"Barış-"
"Ya bakmam bile arkamı dönerim. Valla duramıyorum böyle." Evde iki tane daha banyo vardı. Ama yok. İkisi yine bunu da düşünmek istemedi. Eylül, biraz ileri kayarken Barış da eşofmanını ve donunu çıkarıp girdi.
Kız ona arkasını dönmüştü ama o yapamadı. Bedenini az önce Eylül'ün kullandığı lif ile ovalarken ondan zerre tiksinmediğini bir kere.daha teyit etti. Gerçi kız avucuna kusmuştu da bana mısın dememişti. Bundan nolacaktı ki!
"Ay!" Dedi birden kız. Eli göbeğindeydi."Noldu?"
"Tekmeledi galiba."
Dondukaldı ikisi de. Eylül, ilk defa hissediyordu bu tekmeyi. Neredeyse endişelenmeye başlayacağı kadar uzun zaman önce başlamalıydı. Ama bugün ilk defa, sanırım babasının varlığıyla hareketlenmişti kızı.
"Bak tam şurada." Heyecanla Barış'ın elini tuttu kız. Teklifsizce karnının üzerine koydu. Üç saniye sonra, sanki bir damarın atması gibi bir hisle irkildi adam. Buradaydı kızı.
Eylül'ün karnındaydı ve 3 ay sonra doğacaktı. Dahil olacaktı yaşantılarına. Baba yapacaktı Barış'ı. Hayatını tamamen değiştirecekti.
Çekti elini, havlusuna sarınıp kızı duşta yalnız bırakarak çıktı banyodan.
