7. Bölüm

22.3K 717 228
                                        

Kahvaltı masasındaydık. Ayaz tek kelime etmiyordu; aynı şekilde ben de. Sessizlik sadece çatal bıçak sesleriyle bölünüyordu. Aras ise Aslı’yla bir şeyler fısıldaşıyor, gülüşüyorlardı.

Ayaz sonunda sessizliğini bozdu:
"Aras, bugün toplantıya sen git. Şirkette önemli işlerim var."

Aras kaşlarını çatıp ters ters baktı.
"O işlerle ben ilgilenmiyorum Ayaz. Senin işin o, şirketteki işlerin de hepsi senin. Bunlara karışmayacağımı en baştan söylemiştim."

Ayaz’ın sesi sertleşti, yüz hatları gerildi.
"Bugünlük tek ilgileneceksin Aras. Zor durumda olmasam, sana söylemeyeceğimi biliyorsun."

Aras masadan kalkarken soğuk bir ses tonuyla karşılık verdi:
"Umrumda değil. Ne yapıyorsan yap. O işlere bir günlük bile karışmayacağım. Babam sana verdi o sorumlulukları, bana değil. Benim işim sadece otellerle."

Aslı’nın elinden tuttu, birlikte masayı terk ettiler. Ayaz’ın boynundaki damarlar belirginleşmişti, çenesi kilitlenmişti. Elleri yavaşça yumruk haline geldi. Sandalyesini sertçe itti, bana bile bakmadan sadece tek bir kelime söyledi:

"Yürü."

Ayağa kalktım ve sessizce Ayaz’ın peşinden çıktım. O her zamanki gibi direksiyonun başına geçti, ben de yolcu koltuğuna oturdum. Daha ben kapıyı kapatmadan gaz pedalına basmıştı bile. Hâlâ sinirliydi, bu her hareketinden belliydi. Kısa bir anlığına bana bakıp, sonra tekrar yola odaklandı.

Birkaç dakika sonra sessizliği bozdu:
"Orada kaçmaya çalışırsan, seni bulmam iki dakikamı almaz. Ve emin ol, dünkü kadar sakin karşılamam. O adamı da ararsın, anlaşıldı mı?"

Başımı evet anlamında salladım. Gözlerim yola kilitlenmişti, içimdeki korkuyla susmuştum zaten. Konuşmadı bir daha, ben de sustum.

Kısa bir süre sonra şirketin önündeydik. O arabadan indi, hemen ardından ben de. Kapının önüne geldiğimde elimi tuttu, refleksle rahatsızlıkla çekmeye çalıştım ama bırakmadı. Sıkıca tutuyordu. Çevremizdeki çalışanlar şaşkın ve meraklı bakışlarla bize bakıyordu. Başımı utançla eğdim, göz göze gelmemek için.

Onun odasına girdiğimizde direkt masasının arkasına geçti ve oturdu. Ben ise hâlâ ayaktaydım, gözlerini kaldırıp soğuk bir ifadeyle,
"Odana geç. İşlerini yap. Erkeklerle konuşma, gerekirse kimseyle konuşma. Odandan da çıkma," dedi.

Gözlerimi devirdim ama hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp çıktım. Koridorda yürürken herkes bana bakıyordu, adımlarımı hızlandırdım. İçimden Ayaz’ı gerçekten öldürmek istiyordum. O bakışlar, o emirler... Hepsi üst üste biniyordu.

Kimseyle göz göze gelmeden, başımı öne eğip odama girdim. İçeri girer girmez başımı çevirip camın ardından Ayaz’ın ofisine baktım. O da bir an bana göz ucuyla baktı, sonra hiçbir şey olmamış gibi işine döndü.

Derin bir nefes alıp koltuğa oturdum. Bilgisayarı açtım ve şirketteki işler hakkında kontrol etmem gereken şeylere göz atmaya başladım. Bu dört duvar arasında, diken üstünde geçen bir mesai günü daha başlamıştı…

Yaklaşık iki saat sonra kapı aralandı ve içeri Ayaz girdi. Onu görünce otomatik olarak ayağa kalktım. Yavaş adımlarla yanıma kadar geldi, gözlerini gözlerime kilitledi. Elini yanağıma koyup parmaklarıyla hafifçe tenimi okşadı.
"Benim birkaç saatlik işim var. Onları hallederken sen burada kal. İşlerim bitince gelip alırım seni, tamam mı?"

Bir de "tamam mı" diye soruyordu. Sanki hayır deme şansım varmış gibi... Hiç konuşmadım. Sadece başımı aşağı yukarı salladım.

Alnıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Sakın erkeklerle göz göze bile gelme. Zaten izliyorum seni," dedi ve arkasını dönüp çıktı.

Mafya'nın kiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin