Gece yarısı aniden uyanmıştım. Gözlerimi ilk açtığımda, kısa bir anlığına kendimi evimde sanmıştım. Ama sonra… Ayaz’ın ahtapot gibi üzerime dolanmış kolları, acı bir şekilde gerçeği hatırlattı. Başını boynuma gömmüş, iki koluyla bedenimi adeta hapsetmişti. Nefes almakta zorlanıyor gibiydim. Yavaş hareketlerle kollarının arasından sıyrılmaya çalıştım ama tam tersine, beni daha da kendine çekti.
Uykulu ve kalın sesiyle mırıldandı: "Nereye?"
Sesindeki o derinlik, uykulu halinden kaynaklanıyordu ama hâlâ ürperticiydi. "İzin verirsen lavaboya gideceğim," dedim biraz sertçe.
Homurdanarak kollarını üzerimden çekti, ama gözlerini bile açmadan ekledi: "Çabuk gel..." Ardından tekrar uykusuna daldı. Ben ise gözlerimi devirdim.
Odadan çıktığımda derin bir nefes alarak sessizce merdivenlere yöneldim. Her adımda kalbim göğsüme biraz daha fazla çarpıyor, içimdeki panik hissi büyüyordu. Bir alt kata indiğimde karşıma altı kapı çıktı. Hepsini teker teker açıp içlerine baktım. Kafamda tek bir düşünce vardı: Kaçmak. Kaçmamın bir yolu olmalıydı. Bu kabusun içinde kalamazdım.
Son odaya geldiğimde içimdeki umut bir anlığına yerini duraksamaya bıraktı. İçeride Aras ve Aslı uyuyordu. Sessizce kapıyı kapattım ve hiçbir ses çıkarmadan aşağı kata indim. Giriş kattaki tüm odaları tek tek gezdim. Pencereler... Hepsi kilitliydi. Üstelik camlar kurşun geçirmezdi. Gerçekten çıldırmak üzereydim.
Son çare olarak mutfağa girdim. Gözlerim hemen pencereye kaydı. Bu defa bir şey farklıydı. Cam kilitli değildi. Hemen yanına yaklaştım, ellerimle yavaşça yukarı doğru ittirdim. Ve... açıldı.
O an, içimde bastırdığım bir sevinç patlaması gibi gülümsedim. Bu tek şansımdı. Yavaşça camdan dışarı süzüldüm. Camın geniş olması işimi kolaylaştırdı. Dikkatli adımlarla yere indim, gözlerim etrafı tarıyordu. Şanslıydım. Bulunduğum tarafta neredeyse hiç koruma yoktu. Şimdi kaçmak için en doğru anı bekliyordum.
Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi, ama adımlarımı hızlandırdım. Korumalar hâlâ konuşmaya dalmıştı, dikkatleri başka yerdeydi. Sessizce ağaçların arkasına geçtim, her hareketimi gizlemeye çalışarak ilerledim. Ayaz’ın evi ıssız bir yerdeydi, etrafta birkaç lüks villa dışında hiçbir şey yoktu. Bu saatlerde bu yolların sessizliği daha da ürkütücüydü ama evden uzaklaştıkça içimdeki baskı hafifliyordu.
Evin tamamen gözden kaybolduğu an... İşte o an, içimde bir ferahlık yayıldı. Gökyüzüne baktım, hafifçe gülümsedim. Kurtulmuştum... en azından şimdilik.
Yola çıktım. Ay ışığı çatlamış asfaltı aydınlatıyordu. Şehir merkezine kadar gitmem gerekiyordu ama ne param vardı ne de bir taksiye ulaşacak imkanım. Yürümekten başka şansım yoktu. Ama yine de umudumu yitirmedim. Gözlerim yolun sonuna odaklandı. İçimden sadece tek bir dilek geçiyordu:
"Lütfen... bir araba geçsin." Ve o sırada... uzaktan gelen far ışıkları karanlığı deldi. Bir arabanın geldiğini fark ettim.
Araba beni görünce yavaşça yanımda durdu, o an sevinçten yerimde zıplayabilirdim. Sürücü camı indirdiğinde genç bir kadınla göz göze geldim. Yaşı ya benim kadardı ya da benden biraz büyük. Endişeli gözlerle beni süzdü.
"Bu saatte bu yolda ne işin var senin?" diye sordu.
Cama yaklaşarak titreyen bir sesle konuştum: "Kaçırıldım... Lütfen yardım edin, ne olur. Ne isterseniz yaparım, yeter ki beni buradan uzaklaştırın."
Kadın bir anlık tereddütten sonra gözleriyle yan koltuğu işaret etti. "Geç," dedi nazikçe.
Hiç düşünmeden arabanın diğer tarafına geçip koltuğa oturdum. Motor çalıştı, araba hızla ilerlemeye başladı. Sessizlik kısa sürdü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın ki
General FictionKızı zorla kendine tutsak eden bir mafya. Ondan kurtulmak için herşeyi yapan kız.