15 Kasım 2025
Kapımın akşamın bu saatinde çalması epey ilginçti. Çünkü etrafımda tek bir insan dahi kalmayana kadar ben saçmalamaya devam etmiştim.
Son beklediğim kişi Barış'tı. Ve sarhoş ve dağılmış ve bezgin halde.
"Selam," İçeri geçmek için izin almadı. Kıvrak bir hareketle kapı aralığından süzüldü.
Koridorun ortasında salınarak dikilirken bana baktı, karnıma baktı. Gözleri, birkaç gün önce ensemde kestirdiğim saçlarımda uzunca gezindi.
"Saçın," Sırf o istiyor diye, Simay'a biraz daha benzeyebilmek için ombreli saçlarımı eski haline döndürmek istemiştim. Ama sonra belki, hamilelikte zararlıdır diye kafama kimyasal sürdürmek yerine boyanın tamamını yok edecek şekilde kestirmiştim. Kafamı eğince ensemin tamamının açığa çıktı bir kütteydi. "Niye böyle yaptın?" Benimle sevişirken sadece saçlarımı görecek şekilde arkama geçip başka bir kadını hayal etmenden bıktım, demeliydim. Ama bunu açıklayamayacak kadar, söyleyemeyecek kadar yorgundum, kırgındım.
Omuz silktim.
İki adım attı, tereddütle elini uzattı. "Çok kilo vermişsin? Niye?" Yüzüme uzandı. Hafif parmağı gözaltlarımda, yanağımda, uzun uzadıya dolaşıyordu. "Öldürcek bu karnındaki seni."
"Bir şeyi kırk kez söylersen olurmuş." Sesimdeki titreme öyle barizdi ki içinde birazcık vicdan kırıntısı olsa üzülürdü halime. Ama onda vicdan yoktu. "İstediğin bu herhalde."
"Kısmen," Yanaklarımı tuttu, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Sen kal, karnındaki ölsün." Kanımın donması gerekiyordu. Ama ben gayet normal karşıladım. Çünkü zaten onun böyle düşündüğünü biliyordum. "Sen hep yanlış düşüncelere kapılıyosun. Seni istemiyormuşum gibi. Ben seni istiyorum. Deli gibi hem de. Ama tek bi sekilde istiyorum." Benden ayrıldı, koltuğa çöktü. Kafasını geriye attı. "Herkesten habersiz, sadece bu evin içinde, karnındaki olmadan, böyle istiyorum seni."
"Sen-"
"Bir de sağlığın yerindeyken."
"Sen beni istemiyorsun. Sen Simay'ın yalancı bir silüetini istiyorsun." Karşısındaki koltuğs oturdum, ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. Bebeğim duyuyor muydu acaba? Hissediyor muydu, babasının onu istemediğini?
"Öyle değil de," Omuz silkti. "Neyse zaten çok geç artık. Belli ki doğuracaksın."
Doğuracaktım. Ama öyle yalnız ve çekingendim ki, size anlatamam. Nasıl doğuracaktım? Ya bana bir şey olursa? İnsanın canı çok tatlı. Düşünmeden, kaygılanmadan edemiyorum. Ama ötesinde de bir şey var. Bana bie şey olursa bu çocuğa n'olacaktı? Barış ona babalık yapar mıydı? Babalık yapmayı geçtim, göz kulak olacak kadar bile önemser miydi? Ya sahip çıkmazsa mesela? Bu çocuk nolacak?
"Simay'dan ayrıldım." Dedi hiç beklemediğim bir anda. Kırgındı sesi. Bana yaşattıklarını Simay ona yaşatıyordu. Kırıyor, üzüyor, hor görüyor ve en ufak bir pürüzde Alper'i terk etmeye hazır bi şekilde bekliyordu.
"O senden ayrıldı yani." Şimdiye kadar hep böyle olmuştu. Barış hep terk edilen, çabalayan taraftı. İkisinin ilişkisinde.
"Yok," Bacaklarını iyice açıp yayıldı. Gözleri üzerimde gezindi. "Ben ayrıldım. Olmuyordu." Karnıma dikti gözlerini. "Çok sevsen de aşık olsan da olmuyor." İç çekmemek için çok zor direndim.
"Öyle."
"Kızgınsın bana, biliyorum. Ama.
-" İşaret parmağı ile karnımı işaret etti. "Zorla güzellik olmaz, sen bunu anlamıyosun. Sen istiyosun ki ben seni senin istediğin gibi seveyim. Öyle olalım. Ama olmaz Eylül. Sen kimsin ki benim için? Bunu anlamıyosun. Benim çocuğumu da doğursan değişmeyecek bendeki yerin. Neyin inadını yapıyosun? Ben çocuk istemiyordum dedim, zorla beni çocuk sahibi yapacaksın. Bencilsin.""Ben bencil değilim." Dedim en korkak ses tonumla. "Bencil olsam senin çocuğunu doğurmazdım."
"Hayır, bencil olduğun için bu çocuğu doğuruyorsun. Sen sandın ki bu çocuk doğacak diye seninle evlenirim, karım olursun. Hatta seni severim, Simay'ı sevdiğim gibi. Bin yıl geçşe olmaz, çıkar aklından. Mecbur doğuracaksın, geçti artık. Ben de ne gerekiyorsa maddi olarak sana vereceğim. Annem de çocuğu görmek istiyor. Ama ben ne onu istiyormuşum gibi davranacağım, ne evlat olarak göreceğim. Ne de seni Simay'ı sevdiğim gibi seveceğim. Zoraki babalık bu kadar oluyor." İnsan bu hayatta kaç kere ölürdü bilmiyordum ama ben bir kez öldüm ve nefes almaya devam ediyorum.
Ona kızamıyorum, bu yoldan geri dönemiyorum, kendimi sevdiremiyorum. Ben ne için yaşıyorum? Ben bundan sonra nasıl yaşayacağım.
Koltuğa iyice uzandı, gözlerini kapattı. "Seni sevmekle senden nefret etmek arasında çok ince bir çizgi var Eylül. Ben bu çizgiyi bi türlü aşamadım."
