Toplantıdaydık. Şirketten biri özenle hazırladığı sunumu yapıyordu. Slaytlar ardı ardına akarken ben dikkatle dinliyor, önemli gördüğüm yerleri not alıyordum. Arada fikrim sorulduğunda kısa ama yerinde yorumlar yapıyordum.
Etrafıma şöyle bir göz gezdirdim. Herkes ciddiyetle sunuma odaklanmıştı. Herkes benim gibiydi.
Ama gözlerim Ayaz Bey'e değdiği an her şey bir anlığına durdu. Çünkü o sunumu yapan kişiyi değil, beni izliyordu.
Göz göze geldik. Kalbim istemsizce hızlandı. O an, gözlerindeki derin ve ölçen bakışlarla karşılaştım.
Hemen başımı eğip gözlerimi kaçırdım. Not defterime odaklandım ama kalemim artık yazmıyordu.
Ayaz Bey masanın başındaydı, karizmatik ve ciddi görünüyordu. Ben ise onun sol tarafına oturmuştum.
Birden, bacağımda bir el hissettiğimde tüm vücudum buz kesti. Nefesim boğazımda düğümlendi, kalbim aniden hızla atmaya başladı.
Gözlerim yavaşça aşağı kaydı. El… Ayaz Bey’e aitti.
Şaşkınlıkla başımı çevirip ona baktım. Ama o, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi sunuma odaklanmış görünüyordu. Gözleri ekranda, ifadesi sakin ve dikkatliydi.
Panikle elini bacağımdan kaldırmaya çalıştım, ama o tam tersine elini daha da sıktı. Nefesim kesilecekti.
Dehşetle fısıldadım, sadece onun duyabileceği bir tonda:
“Ne yapıyorsunuz?”Ama yanıtı beni daha da sersemletti.
“Sus. Bir şey dinliyorum.”
O anda her şey bulanıklaştı. Ayaz Bey bacağımı okşamaya başlamıştı.
Resmen beni taciz ediyordu. Ne yapacağımı bilemeden orada öylece kalakalmıştım ama bir noktada içimdeki panik bastı her şeyi.
Masadan aniden kalktım. Sandalyemin çıkardığı ses odada yankılandı ve bir anda bütün bakışlar bana döndü.
Ayaz Bey ise hiçbir şey olmamış gibi elini çekmişti.
Gözlerimi ona değdirmeden, diğerlerine çevirdim. Kalbim deli gibi atıyordu ama yüzüme sakin bir ifade yerleştirmeye çalıştım.
“Pardon… biraz daraldım da. Nefes almam lazım. Siz devam edin.” dedim titrek bir sesle.
Hiçbir şey beklemeden, göz temasından bile kaçınarak toplantı odasından çıktım.
Şirketin terasına çıktım. Hava soğuktu ama içimdeki bunaltı çok daha ağırdı. Kazağımın yakasını çekiştiriyordum, sanki o şekilde nefes alabilecektim. Ama olmuyordu. Gerçekten boğulacak gibiydim. Sadece beş dakikada her şey değişmişti. O adam beş dakikada beni alt üst etmişti.
Birkaç dakika sonra, ardımdan Ayaz Bey geldi. Hızlı adımlarla karşıma geçti. Elini yanağıma koydu, sesi beklediğimden yumuşaktı. “İyi misin?” dedi. Ama ben, ne olduğunu anlamaya çalıştığım bu karmaşada onun ilgisini samimi bile bulamıyordum. Hızla geri çekildim, yüzümü elinden kurtardım. Gözlerine dik bakarak net bir sesle söyledim: “Ayaz Bey, hareketlerinize dikkat edin.”
Bir anlık sessizlik oldu. O gözlerinde bir parıltı belirdi. Ne olduğunu anlayamadan tekrar yaklaşmaya başladı. Ben adım attıkça geri çekildim ve sonunda sırtım cam duvara dayandı. Artık kaçacak yerim kalmamıştı.
Ayaz Bey kolunu camın yanına koydu, bedenini bana doğru eğdi. Kaçışımı tamamen engellemişti. Yüzü, yüzüme yakındı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan fısıldadı: “Etmezsem... ne olur?”
Onu bir anda, tüm gücümle ittim.
"Uzak durun benden!" dedim nefretle, sesi titreyen ama öfkesi net bir şekilde hissedilen bir tonda.
Artık ona "bey" falan diyemezdim. Saygının yerini tiksinti almıştı. O artık sadece Ayaz’dı.
Ayaz bir adım geri gitti ama gözlerindeki öfke büyümüştü. Kaşlarını çattı, dudaklarını sıktı.
"Durmuyorum," dedi inatla, sesi düşmanca bir kararlılıkla doluydu.Dudaklarım öfkeyle titredi.
"Ne istiyorsunuz ya benden? Ne bu hareketler?!" dedim, hem sinirli hem de yorgun."Aşığım kızım sana!" diye bağırdı birden, sesi tüm terasta yankılandı.
Gözlerim istemsizce kocaman açıldı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Ne demişti?
Hayır...
Ne demişti?!"Aşığım" mı dedi gerçekten?
Ben mi yanlış duydum?
Lütfen yanlış duymuş olayım…
Hatta kafamın içinden uydurmuş olayım, şizofreni tanısı koysunlar bana razıyım ama o kelimeyi gerçekten kurmamış olsun ağzından.Bir an her şey durdu.
Nefes almayı unuttum, göz kırpmayı da.
Zihnimde sadece onun o net, kararlı sesi dönüyordu:
"Aşığım kızım sana!"Boğazım düğümlendi.
İçimdeki her şey birbirine girmişti.
Bu itiraf…
Bu an…
Bu adam…"N-ne?" dedim kekeleyerek, fısıltı gibi çıkan sesimi neredeyse kendim bile duyamadım. Ayaz yüzüme biraz daha yaklaştı, artık yüzlerimiz arasında sadece milimlik bir mesafe kalmıştı. "Duydun… Seviyorum seni," dedi gözlerimin içine bakarak.
Dünya bir anda başıma yıkılmış gibi hissettim. Bu adam cidden ne diyordu? Daha on gündür tanıyorduk birbirimizi! Ne ara sevmişti? Ne zaman bu noktaya gelmişti? Şokla, karmaşayla ve tarifsiz bir korkuyla bakakaldım. Bu bir oyun mu, yoksa hastalıklı bir saplantı mıydı?
Bedenim donmuştu ama içimdeki çığlıklar bana başka bir şey söylüyordu. Kaç! O an refleksle kolunun altından sıyrıldım ve var gücümle koşmaya başladım. Ayaklarım yerle temas etmiyor gibiydi. Sadece uzaklaşmak istiyordum. Bu adamdan, bu duygulardan, bu deliliğin ta kendisinden… Bir an önce kurtulmam lazımdı.
Şirkette koşarken herkesin şaşkın bakışları üzerime çevrilmişti. Ayak seslerim koridorlarda yankılanıyor, kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Kısa bir an için arkama baktım… ve işte o anda gördüm: Ayaz da peşimden geliyordu. Gözlerinde kararlı, karanlık bir ifade vardı. Bu bana sadece daha hızlı koşmam gerektiğini söylüyordu.
Şirketin kapısından çıktığımda derin bir nefes aldım, ama rahatlamam uzun sürmedi. Aniden iki koruma önüme dikildi. Yana kaçmaya çalıştım ama hemen engellediler. Nefes nefeseydim. Kapanmıştım. O sırada Ayaz’ın sesi arkamdan geldi, sesi soğuk ve kararlıydı:
"Benden kaçacağını mı sandın? Sence izin verir miyim?"Sözleri tüylerimi diken diken etti. Birden beni kucağına aldı. "Bırak! Bırak beni!" diye bağırmaya, çırpınmaya başladım. Ama her çırpınışımda, Ayaz kollarını bedenime daha sıkı doluyordu. Kaçış yoktu.
Beni arabasının arka koltuğuna koydu, kapıyı kapattı. Hemen yan kapıyı açmaya çalıştım ama Ayaz çoktan direksiyona geçmiş, kapıları kilitlemişti. Çığlık atmaya başladım. Arabanın koltuklarına tekme atıyor, camı yumrukluyordum. Ama hiçbir şey işe yaramıyordu. Hiçbir şey… onu durdurmaya yetmiyordu.
"Ayaz, lütfen… bırak gideyim," dedim üzgün, neredeyse yalvaran bir sesle. Gözlerim dolmuştu, nefesim kesik kesikti. Ama o sadece sırıttı, o tanıdık, sinir bozucu gülümsemesiyle döndü bana.
"Güzelim, sence seni bırakacak olsam kaçırır mıydım?" dedi, sesi ürpertici bir sakinlikle doluydu. "Unut artık gitmeyi… Artık benimsin. Kaçış yok."
Sözleri içime bir buz gibi oturdu. Panik, korku ve öfke birbirine karıştı. Koltuğa daha sert tekmeler attım, cama vurmaya devam ettim ama biliyordum...
Hiçbir şey değişmeyecekti.
Ne kadar debelensem de, ne kadar bağırıp çağarsam da…
Çağrılarımın ulaşacağı kimse yoktu.Ayaz’ın bakışları dikiz aynasından üzerimdeydi. Soğuk, sahiplenici, tehditkâr.
Ve ben… çaresizlikle titriyordum.Diğer bölümde görüşürüzz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın ki
General FictionKızı zorla kendine tutsak eden bir mafya. Ondan kurtulmak için herşeyi yapan kız.