10 Gün Sonra
Bilgisayarda işlerime gömülmüştüm ki, masanın üzerindeki iş telefonu çaldı. Artık bu duruma o kadar alışmıştım ki, düşünmeden ahizeyi kaldırıp kulağıma götürdüm.
“Sade kahvenizi birazdan getiriyorum. Yanına rastgele seçtiğim bir dosya da eklerim. Camınız açık, fark ettim. Yemek saatiniz henüz gelmediği için yemek getiremiyorum, ama kahvenin ardından soğuk içeceğinizi de bırakırım, içersiniz. Başka bir isteğiniz var mı, Ayaz Bey?” dedim kendinden emin bir tonla.
Söylediklerim karşı tarafta hafif bir gülme krizi yaratmıştı. “Yok,” dedi sadece.
Ben de istemsizce gülümsedim. Çünkü her gün aynı şeyleri istiyor, ben de her gün aynı cümleleri kuruyordum. Artık bu küçük ritüelimiz haline gelmişti.
Ayağa kalkıp etrafıma baktım. Benimle birlikte beş stajerdik ama nedense Ayaz Bey bu tarz işleri hep bana yüklüyordu. Diğerlerini arayıp böyle şeyler istediğini hiç görmemiştim. Bu durum oldukça garipti.
Kahve standına doğru yürürken gözüm yine Emre’ye takıldı. Her zamanki gibi oradaydı. Bu adamın başka işi gücü yok muydu? Ne zaman gelsem kahve standında pinekliyor, boş boş takılıyordu. Üstelik fazlasıyla yılışıktı. Yapıştı mı, bir daha kolay kolay kurtulamıyordunuz. Onu görmezden gelip kahve yapmaya koyuldum; umurumda bile değildi.
Emre bana dönüp, “Gece selamın yok mu?” dedi. O fark etmeden gözlerimi devirdim.
“Var Emre, sana yok,” dedim ve onun bir şey demesini beklemeden kahveyi alıp hızla uzaklaştım. Ayaz Bey’in odasının önüne geldiğimde duraksamadan kapıyı çaldım ama içerden “Gel” demesini beklemeden içeri girdim.Ayaz Bey, telefondaydı. Sesi yükselmiş, öfkesini karşısındaki kişiye kusuyordu.
“O mallar bugün buraya gelecek! Gelmezse size ne yapacağımı söylememe gerek var mı?... Lan siktir git, ne demek bugün ulaşmaz! Ulaştıracaksın! O kadar parayı ben boşuna mı veriyorum sana?”Tam o anda başını çevirdi ve beni fark etti. Bakışları bir an bende takılı kaldı. “O mallar bugün gelecek,” deyip telefonu kapattı.
Kahveyi sessizce masasına bırakırken, boğazımı temizleyip,
“Bir sorun mu var?” diye sordum.Boynundaki damarlar öylesine belirgindi ki, sinirden taşacak gibiydi.
Beni görünce sesi biraz yumuşadı. "Yok, şirketle ilgili... boşver sen," dedi kısaca. O konuşurken, gelişte elime öylesine aldığım dosyayı masasına bıraktım.
“Kahveniz ve dosyanız,” dedim.
Ayaz Bey gözlerini benden ayırmadan hafifçe gülümsedi. Sonra birkaç adım atarak tam karşımda durdu. Aramızda sadece bir adımlık mesafe vardı.
“Gece, asistanım olur musun?”
Şaşkınlıkla gözlerimi ona diktim. “Asistanınız mı?”
Başını yavaşça salladı.
Telaşla konuşmaya başladım: “Ama ben daha işi bilmiyorum ki... Hem sadece on gün çalıştım şirkette. Zaten sizin bir asistanınız var.”
Ayaz Bey o son bir adımı da atarak iyice yaklaştı. Artık nefesi tenime değecek kadar yakındı.
“Bir şey yapmana gerek yok zaten,” dedi düşük ama kararlı bir ses tonuyla. “Gece, normalde yaptığın işleri yapacaksın. Tek fark, benim kişisel asistanım olacaksın. Zaten şu anki asistanım hiçbir boka yaramıyor.”
Bakışları ciddiydi ama altında başka bir şey gizleniyormuş gibi bir his bırakıyordu.
“Peki Ayaz Bey… ama baştan uyarıyorum,” dedim hızlıca, biraz da çekinerek. “Çok hata yaparım. Artık hatalarımdan bıkarsınız, o kadar yani. Bir de… çok konuşurum, susmam yani. Bazı şeyleri hemen unuturum. Buna rağmen beni kabul eder misiniz?”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın ki
General FictionKızı zorla kendine tutsak eden bir mafya. Ondan kurtulmak için herşeyi yapan kız.