17

1.9K 107 30
                                        


"Gelmeyecektin hani?" Diye sordu geriye çekilip içeri geçmemi beklerken. Yüzünde yamuk bir sırıtma vardı. Her zamanki gibiydi. Benim kalbimi kırıp hayatına devam etmek onun rutiniydi. Ben de... bendim işte

"Lavaboyu kullanabilir miyim?" Diye sordum ona cevap vermeyerek. Çağırmıştı, gelmiştim işte. Daha ne istiyordu.

"Geç tabii." Astım ilacımı çantamla birlikte girişteki vestiyere bıraktım. Sonra elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim

Boynuma su çarparken baktım aynada kendime. Bir gram aklım yoktu. Olsa şimdi burada olmazdım. Simay ile tekrar ayrılmış olmaları hiçbir şey değiştirmezdi. Ben, onun hayatında sadece o Simay ile barışana kadar var oluyordum. Gerçi hala birlikteyiz demişti ama yalan olduğunu, sadece benimle uğraşmak için yaptığını biliyordum.

  O Simay varken hayatta bana gel demezdi.

  En kötüsü de ben bunu kabul etmiştim.

"Bir kadeh bir sey alacağım." Onu es geçip mutfağa yöneldim. Elimi dolaba atmıştım ki durdurdu beni.

"Sarhoş olmak için içkiye ihtiyacın yok. Ben sarhoş edeceğim seni." Elleri belimi buldu. Burnunu boynumda hissettim. "Kokunu bilmez miyim ben senin?" Ufak bir öpücük. Ufacık.

"Gevşemem lazım, bir şeyler içmek istiyorum." Dedim ısrarla

"Eylül, yaramıyor sana. Şekerin var, astım ilacın olmadan bakkala bile gidemiyorsun. Ne içkisi?" Çok da umrunda ya. Onun derdi başka. O ya sevişirken bana bir sey olur da üzerine kalırım diye korkuyor. Bu yani. Beni umursasa hastanede yattığım o kadar gün boyunca bir kez gelirdi yanıma.

"Bir şey olmaz." Dedim. Elleri hala belimdeyken ona arkamı döndüm. Bir tane bira aldım. Ne ara bu kadar içkici olmuştum bilmiyorum.

  Buzdolabına eğilmişken bana sarıldığını hissettim. Koca cüssesini tamamen hissediyordum arkamda. Boynumu öpüyordu. Kokluyordu, dilini gezdiriyordu. En sevdiğiydi bu. Dudaklarıma dokunmazdı. Simay'a ihanet ediyor gibi hissedermiş, o yüzden. Umrumda değil. Hiçbir şey umrumda değil. Artık kalbim bile kırılmıyor. Sadece onun yokluğuyla sınanmak istemiyorum.

"Toparlamışsın biraz. Çok zayıflamıştın hastanede."

"Nereden biliyosun ki? 2 aydır görmüyorsun beni." Bir şey demedi. Ben biramdan bir yudum alırken o da boynumu havaya kaldırmış olmamdan yararlandı. Şehvetli bir öpücük bıraktı.

"Kızartayım mı boynunu?" Birayı çekip aldı. Tezgahın üzerine bıraktı. Bacaklarımdan kavrayıp sırtımı az önce kapattığım buzdolabına yasladı.
"Özlemedin mi beni?" Elleri eteğimin altından iç çamaşırımı bulurken sordu. Özlediğimi biliyor, duymak istiyordu.

"Sen özledin mi?" Diye sordum. Bir güzel laf, çok değil.

"Gösterim sana!" Bacaklarımı belime dolayıp kaldırdı beni havaya. Misafir odasına yöneldi önce. Sonra geri döndü. Vestiyere bıraktığım ilacımı aldı. Sonra tekrar misafir odasına... kendi odası da Simay'a özeldi. Beni sokmazdı oraya. Biz seviştikten sonra da gider orada uyurdu.  Sırtım yatağa yaslanıp onu üzerimde hissettiğimde delirmemek için birbirine bastırdım bacaklarımı. Çok zorluyordu beni. O dolgun dudakları tüm vücudumda geziyor ama bir türlü benim dudaklarımı bulmuyordu.

  Öpüşmek müthiş bir sevgi gösterisiydi ve o bunu sadece Simay'a saklıyordu.

"Çok zayıflamışsın." Dedi beni soyarken. "Diyetisyen değil misin sen? Niye bakmıyorsun kendine." Azarlar gibi konuşuyor bir yandan da ikimizi çırılçıplak bırakıyordu. Bacaklarımın arasına girdiğinde uyardım onu. "Doğum kontrol hapı kullanma dedi doktor. 2 aydır içmiyorum. Sen korun." Dedim ona.

  Bu canını sıktı. Derin nefes verdi. "Hay ben o doktorun..."

"Dayanabileceksen takma..." diye telkin etmek istedim. Ama bu fikri beğenmedi.

"Bir de hamile kal da iyice başımıza iş alalım." Girdi içime.

  Hiç sakin değildi. Ben zaten hep böyle elim ayağıma dolanmış bir şekilde kendimi bırakıyordum. Her şeyi o düşünüyordu. Bir süre yüz yüze devam etti. Sonra, sanırım, yüzümü görmek istemediği için yüzüstü dönmemi sağladı.

  Saçlarımı onun içn sarı yapmıştım. Gurur duymuyorum. Ama yapmıştım işte

  Benim yüzüm yastığa bastırılmış o hareketlerine devam ederken nefesini ensemde hissediyordum. Çok özlemiştim. Çok iyi hissediyordum. Benimle Simay'ı düşünerek seviştiğini ve rahatladığını bilmeme rağmen

  Ama ağlamaya başladım. Çünkü pişman olmamak ve üzülmemek aynı seyler değildi. Kafamı yastıktan kaldırıp nefes almaya çalıştım. Hareketlerine devam ediyorsu ne olduğunu anlamadı. Boğazımdan çıkan gürültülü bir hırıltı durdurdu onu. "Eylül?" Diye sordu panikle. Beni kendine çevirip doğrultmaya çalıştı ama sanırım baygınlık halindeydim. Kolum bile tutmuyordu. Pelte gibi kollarında duruyordum.

  Hemen uzandı astım ilacıma. Dudaklarıma götürdü. İlk kez gelmiyordu başımıza.

"Nefes al güzelim," beni kucağına alıp sarmalarken sakinleşmemi bekliyordu. "Şşt... tamam..." yanağımı öptü. Çok nadir yapardı bunu.

  Nefesim kesildi. Daha beter oldum.
Bir nefes daha aldım ilacımdan.

  Sakinleşmem o kadar uzun sürdü ki...ya da belki Barış'ın kollarından çıkmak istemedim. "İyi misin?" Kafa salladım. Adamla sevişmeyi bile beceremiyordum.

İyi olduğumu fark edince beni nazikçe yatağa bıraktı. Tadı kaçmış, yüzü düşmüştü. Kendimi bok gibi hissetmekten alıkoyamadım.

"Kusura bakma," dedim. Bir şey demedi, kalkıp giyindi.

"Duşa gireceğim ben." Dedi. "Sen biraz dinlen." Kafa salladım.

   Rezil olmuştum. Kalkıp gitmem gerekiyordu ama ondan ayrılacak gücüm yoktu. Benimle uyumayacaktı ve hatta kendi yatak odasına bile sokmayacaktı.

  Yine de kalkıp gidecek gücüm yoktu. Uyuyakaldım su sesiyle.

august // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin