Bölüm 24: Yeni Gün'e Eski Kan

4.4K 298 133
                                        

"Beklemiyorum kimseyi. Alamam kalbime kimseyi. Sadece sen gel, sen gelirsen açarım kapıyı ama gittiğin anda zincirlere vururum sensiz hesaplaşmamı."

Şarkı: Nuages - Closer (Kesin dinleyin)

İstemedikçe hayat bizi nereye kadar zorlayabilirdi ki? Kaçmaya çalışsak olmuyor, yerimizde dursak altımızdaki tüm şanslar bir anda puf olup gidiyordu. Hareket ettiğimizde de bizimle gelmiyordu. Belki haketmiyorduk. Belki itiraz ettiğimiz için herşeyi geride bırakmak zorunda kalıyorduk. Belkide karşımıza daha iyileri çıkacağı için bir şeyleri yanımıza alamıyorduk. Belki duramamanın, bir sınırımızın olmamasının bedelini böyle ödüyorduk.

Böyle düşünürdüm eskiden. Ben hayat yoluna gittiğimde hiçbir şeyi yanıma almazdım. Hiçbir duygu benimle yol arkadaşı olmazdı. Tek başıma kalırdım her zaman. Seçimlerimi duygularımla değil bende kalan tek şeyle yapmam gerekiyordu: Mantığımla. Ama hayat ilerledi. O da yerinde durmadı. Mantık çerçevesinde bahsettiğim bu şeylerde körelmeye başladı. Hayat yine şaşırtmadı, benim mantığım oldu bana gözyaşları.

Hep aynı hikâye, hep aynı tantana, hep aynı paragraflar... Başı vardı ama sonu yok. Belki sonu olacak ama bu sefer başını unutacağız. Ben unuttuğum şeyleri hatırlamaya başlarken kendimden sakladığım izleri de görmeye başlayacağım. Hiç fiziksel bir intihara kalkışmadım ama yaşadığım her zihinsel intihar benim gözlerim önüne serilecekti. Belki kendimi duygusuz sandığım zamanlar asıl duygu seli gelip beni boğacaktı.

Başımı Bora abimin göğsüne yasladığım dakikalarda ağlamak istedim ama olmadı. Gözyaşı pınarlarım sanki kurumuş gibiydi ama az önceki uyandığım rüyamda gördüğüm şeyler sürekli zihnimde dolanıp durduğu için ben gözyaşlarıma ihanet edip ağlamak istiyordum. Ağlamak hiçbir zaman çözüm olmadı ama ben yinede sanki gözlerimden yaş düşçükte anılarım düşmüş gibi hissedecektim ve belkide kendimi daha iyi hissedecektim. Bunun için ağlamak istiyordum bir nevi, kendimi daha iyi hissetmek için.

Garip bir rüya görmüştüm. Küçüktüm rüyamda. On yaşında ya vardım ya yoktum. Nerede olduğumuzu bilmiyordum ama önümde hemen bir nehir akıyordu. Karşı da ise tamamen kiraz ağaçlarıyla donatılmış bir yol vardı. Pek hatırlamıyordum çevreyi. Rüyamda o nehre doğru koşuyordum. Önümde bir tane ben yaşlarında bir çocuk vardı ve o da koşuyordu nehre doğru. Neden koştuğumuzu bilmiyordum. Daha doğrusu onun neden koştuğunu bilmiyordum çünkü ben önümdeki o çocuğu yakalamak için koşuyordum o nehre. Atlayacağını hissediyordum. Bunun için kalbim korkuyla çarpıyordu rüyamda. Durdurmam gerektiğini hatırlıyordum sadece...

Ama çocuğu durduramadım. Çocuk deyip duruyordum çünkü yüzünü asla göremiyordum. Bana dönmüyordu. Sadece nehre doğru koşuyordu ve en sonunda da nehre atladığında küçük ellerimle onu tutmaya çalışıyordum. Rüyam ne kadar uzun sürmüştü bilmiyordum. Sadece tek bildiğim saatlerce nehrin kenarında o çocuğun sudan çıkmasını bekliyordum. Sabredemiyordum. Bunu hatırlıyordum. Sabırsızlığımdan dolayı nehre atlamıştım bunu da hatırlıyorum. Ve en hatırladığım en korkunç şey ise ben nehrin dibine doğru çekilirken yüzünü görmediğim o çocuk nehirden çıkıp bana bakmıştı. Yüzü bulanıktı. Sanki birisi gri bir mürekkep dağıtmış gibi maskelenmişti yüzü.

Daha sonra uyanmıştım. Uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Kendime bile gelmeyi beklemeden direkt Bora abimin odasına gitmiştim çünkü gözlerim istemsizce o yüzü belli olmayan çocuğu odada arıyordu. Sanki benim odamdaymış gibi sürekli etrafa bakıp duruyordum. Bu his beni rahatsız etmişti. Odamda birinin olmadığını biliyordum ama rüyamda gördüğüm o yüzü olmayan çocuk kısa bir an sanki beni görüyormuş gibi hissetmekten alamamıştım kendimi. Garipti. Hemde çok garipti.

GÜNCE | Gerçek Ailem (YKS SONRASI DEVAM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin