2.1

12.8K 938 369
                                    

Selllaaaammmmm

İyi Bayramlar arkadaşlar 💘

Bazılarının karakterleri hatırlamakta zorluk çektiğini görüyorum, normal olarak tabii. Karakterleri yazarken kafamdan hayal ettiğim için belirli bir kişi yok Enda dışında ama bulabilirsem karakter bölümü yapacağım ileride.

Tatil diye bölümleri daha sık atacağımı düşünüyorum o yüzden biraz kısa gelebilir özür dilerim👉🏻👈🏻
______________

Hayat üstüme dosya dosya evrak yığıyordu sanki. Önce sessizce katlayıp raflara dizdim hepsini. “Buna da dayanırım,” dedim. Sonra o raflar eğilmeye, çatırdamaya başladı. En sonunda en küçük bir kağıt parçası bile dengemi bozdu. Ve ben, düzenli sandığım arşivin altında kaldım. Ağlamak o anda kontrolü kaybetmek değil, enkazdan çıkan tek sesimdi. Sustuklarım birikti, gözyaşı oldu.

Kaan'ın sesi bir yankı gibi kulağımda çınladı.
“Enda?”

Başımı kaldırmadım. Gözyaşlarım sessizce süzülmeye devam etti. Omuzlarım inip kalkıyordu, içimden taşan o bastırılmış ağlamayı artık tutamıyordum. Boğazımdaki düğüm çözülmüyordu bir türlü. Ağlamaya başladığında her şey susar ya… İşte öyle bir sessizlik çökmüştü üzerimize.

Kaan, elindeki buz paketini yavaşça kenara koydu. Önümde diz çöktü. Yüzümle neredeyse aynı hizada duruyordu artık. Gözleri endişeyle, ama bir o kadar da yumuşak bir ifadeyle bana bakıyordu. Bir şey söylemeden önce bir an tereddüt etti. Sanki her cümle fazlaymış gibi. Ama sonunda sesini yine o hafif tonda duyurdı:

“Biliyorum… Tanışalı nereden baksan üç gün oldu. Ama…”
Kısa bir duraksama. Gözleri az önceki cümleyi tartıyordu, sonra devam etti.
“…bazen bir yabancıyla konuşmak daha iyi gelebilir. Bilmediği her şeyle, seni yargılamadan dinler çünkü.”

Bunları söylerken gözleri doğrudan gözlerime kilitlenmişti. Saf bir şey vardı orada. Sahte bir teselli değil, yalnızca orada olma niyeti. Dokunmadan destek olmak gibi.

Gözyaşlarımı kollarımla sildim. Üzerimdeki sweat’in kollarına. Islaklığı hissettim kumaşta, ama bu beni utandırmadı. Daha çok, bir şeylerin dışarı taştığını görmek gibi geldi. O kadar içime gömmüştüm ki her şeyi… artık taşmalar doğaldı.

Kafamı hafifçe iki yana salladım. Konuşmak istemediğimi belli eden bir hareketti bu. Kaan hiç ısrar etmedi. Sadece, çok hafifçe başını salladı. Anladığını gösteren bir baş sallamaydı. İçten bir şekilde gülümsedi.

Yüzündeki ifade öyle dürüsttü ki, istemsizce gözlerimi kaçırdım. O an beni görmesin istedim, ama çok geçti. Gözyaşlarımı, titreyen dudaklarımı, büzülen kaşlarımı çoktan görmüştü.

Hâlâ önümde diz çökmüş duruyordu. Kafasını azıcık yana eğmişti, dudaklarının kenarında küçücük ama güven veren bir gülümseme vardı. O gözler... Sanki içimi görüyordu. Ama görmesine rağmen hiçbir şey söylemiyordu. Bu iyiydi.

Ne zamandır böyle oturuyorduk bilmiyorum. Zaman, revirin o keskin antiseptik kokusu kadar hissizleşmişti.

Ve sonra… kapı açıldı.

Buse abla geri dönmüştü. Elinde bir karton kahve bardağı vardı. Bizi görünce durdu.

“Aaa, siz gitmediniz mi hâlâ?” dedi, şaşkın ama hafif neşeli bir ses tonuyla.

Kaan hızla ayağa kalktı. Ben de sedyeden indim, başımı öne eğerek toparlanmaya çalıştım. Gözyaşlarımın izlerini aceleyle koluma sildim. Buse abla göz ucuyla ikimize baktı ama bir şey demedi. Belki bir şeyleri anlamıştı ama sormadı.

ENDA • Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin