Doruk'a Söyleme

11.7K 411 31
                                    

Yiğit'in elimi sımsıkı kavrayan elinden hemen sonra çığlık çığlığa doktoru çağırmaya başlamıştım. "Elimi tutuyor!" Nazlı doktor gülümseyip kolumu sıvazlamış ve hemşireler beni odadan çıkarmıştı. Ağbim hala şaşkın bir halde yoğun bakım canımın dibinde içeride olup biteni izliyordu.

Eli dalgın bir biçimde elimi kavradı. "Gerçekten tuttu mu elini Lal? Hayal falan görmüyordun değil mi?"

Gözlerim dolu dolu "Hayır" dedim. "Gerçekten elimi sıktı" O kadar mutluydum ki vücudumdaki kırık ve çatlakların bir önemi kalmamıştı. Yeni doğan bir bebek gibi tertemiz hissediyordum. Sulu gözlerimi kırpıştırarak Nazlı doktorun gözetimi altında hareketsiz bir biçimde yatağında uzanan adama baktım. Tam o esnada ağbimin telefonu sessizliği bozarak çalmaya başladı.

O konuşarak yanımdan uzaklaşırken ben 11 yaşındaki halime döndüm. Ağbim ve Yiğit bisiklet sürmek için hazırlanıyorlardı. Her zamanki gibi ağbim beni görmezden gelirken "Bende geleceğim" demiştim. Tamamen boş bir çabaydı benimkisi.

"Nasıl gelecekmişsin bücür? Sen bisiklet sürmesini bile bilmiyorsun!" Evet bilmiyordum. 

"Öğretseydin bilirdim!" diye bağırmıştım.

Yiğit Doruk'a şöyle bir baktıktan sonra "Gel buraya" demişti. İlk önce hangimizi çağırdığını ikimizde anlayamadık. Bisikletini kendisine yaslayıp bana baktı. Suratım bir palyaçonun ki kadar rengarenk oluverdi.

Sevindiğim için kızarmış, 

Ağbimin "Hani beraber takılacaktık lan?" diyen bağırışıyla morarmış, 

Yiğit'in "Kız gibi davranmayı kes Doruk. Görende seni beni kız kardeşine kaptırmamaya çalışıyorsun sanar" demesiyle pembeleşmiştim.

Az daha katıla katıla gülecektim ki zor tuttum kendimi. Yoksa ağbim beni liğme liğme ederdi. 

"İyi be iyi ne halt ediyorsan et. Ama pedal yerine senin ayaklarına basacak. Şimdiden uyarayım"

"Hiçte bile" diye çıkıştım. "Ayağına bilerek basmadım ben! Sen sürekli bağırıyordun, bende elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım"

Hı ondan diyen bir bakış atıp bana sırtını dönmüş ve erik ağacına tırmanmaya başlamıştı. Yiğit Doruk'un ağacın kalın bir dala oturmasını bekledikten sonra beni bir kez daha çağırdı. "Hadi gel bakalım, son ayak bükücü"

"Sende mi ya!" diye cırlayışım hala kulağımdan gitmez. Doruk neredeyse daldan düşecekti. "Bağırtma lan kızı!" diye bir de utanmadan yukarıdan emir veriyordu denyo!

İkisine de sinirle baksam da birinden birine muhtaçtım. O yüzden tıpış tıpış gidip bisikletin tepesine tünemiştim. Yiğit'in bir lise öğrencisine göre fazla düzgün olan vücudu hemen yanı başımda bana destek oluyordu.

"Hazır mısın?"

"Hı hı"

"Çevir bakalım pedalı" Yavaşça çevirmeye başladım. Ufak tefek bir şey olduğum için bisikletimin devrilmesini engelleyerek yanımda gidiyordu. Çok fazla yakınımdaydı. Neredeyse yanak yanağaydık. Utançtan gözlerimi yere dikince "Yapman gereken tek şey yola bakman. Pedala bakma" demişti.

Kafamı kaldırmamla onunla göz göze gelmem bir oldu. Nefesimi tutup kalıverdim. Pedal falan çevirdiğim yoktu. Yiğit'in gözleri ne kadar tuhaf bir renkti böyle. Boncuk boncuk bakıyordu insana. Dudakları alışık olduğum bir yaramazlıkla bir yana doğru büküldü ve sıcakkanlı bir sesle "O kadar yakışıklı mıyım? Nefesini kesecek kadar?" diye yüzsüzce soruverdi.

Kalpsiz #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin