Bölüm 17: Lâl Mi Efgan Mı?

5.5K 326 76
                                        

"Susmak çare değildi ama ağlamakta bir şeyleri düzeltmezdi.

Bir annem vardı benim. Ağladığımda ona koşabileceğim, dizim kanadığında yaramı saracak bir annem vardı benim."

Şarkı: Lia Shine ft. Morphine - Beni Bana Bırak

"Bir kere bile mi voleybol oynamadın sen Günce? Ne bu beceriksizlik?"

Ders beden eğitimiydi ve öğretmen bugün gelmediği için biz de hep birlikte voleybol oynamaya karar vermiştik. On kişi oynuyorduk, beşer beşer ayrılmıştık ve sınıf arkadaşımız olan Yasemin sürekli bana laf atıp duruyordu. Kendisi gerçekten iyi voleybol oynuyordu, hatta okul takımının kaptanıymış. Onu bu başarısından dolayı tebrik ediyordum ancak bende dahil oynamayı pek beceremeyen kişilere sürekli laf atması pek hoş değildi. Sonuçta herkesin ilgi alanı farklıyken kimseden iyi oynamasını bekleyemezdin.

Bana gelen topu Yasemin'in sözlerinin aksine gayet güzel bir şekilde pasöre gönderdim. "Kimse bir şeyi iyi yapmak zorunda değil." dedim ters şekilde konuşmamaya çalışarak. "Sadece eğlencesine oynuyoruz."

Yasemin kaşlarını çatıp dudak bükerken Taner "Abartma be güzellik." dedi Yasemin'e ithafen. "Şurada eğlencesine bir şey oynuyoruz, onu da burnumuzdan getirme."

Yasemin ona gelen topu karşıya gönderirken "Eğlencesine oynuyoruz diye oyunun içine sıçıp batırmanıza gerek yok." diye homurdandı Taner'e karşı. Oyunu batırmamız konusunda haklıydı ancak sırf oyun hakkında pek bir şey bilmiyoruz diye bize laf atması hoş değildi.

Ceyda sarı saçlarını savururken "Bak tatlım." dedi Yasemin'e karşı. "Güzel maç görmek istiyorsan," Eliyle diğer boş sahayı gösterdi. "bak diğer saha orada. Hadi oraya yallah, biz becereksizliğimizle mutluyuz."

Yorulduğum için sahadan ayrıldım, kavgalarını dinlemeye de mecalim yoktu zaten. Sadece Yasemin'e karşı 'heves bitirici' diyebilirdim.

Arkadaş grubuyla sohbet eden Alp ve Arslan'ın yanına gidip aralarına oturdum. Arslan hemen kolunu bana dolarken "Kışın ortasında ne voleybolu acaba?" diye mırıldandı sitem edercesine. "Yere düşen top karlardan sekmiyor bile."

Omuzlarımı silktim ve "Önemli olan oynamak değil ya, eğlenmek." dedim arkadaşlarında gözlerimi gezdirerek. Yakın oldukları üç arkadaşları vardı. İlki Varis'ti. Dediklerine göre Varis'in babası Devran Bey'le ortakmış ve yıllar boyunca hep başarılı işlere imza atmışlar. İkincisi ise Kahe Deniz Karadağ'dı. Kahe bir kaç gün önce buraya İzmir'den gelen bir öğrenciydi. Babasının işinden dolayı buraya gelmişlerdi ve söylentilere göre bu yaşında aşırı iyi bir yazılım bilgisine sahipmiş. Hatta sınıf grubunda lakabı 'hacker'dı.

Kahe'nin siyah saçları ve esmer teni vardı. Bunu söylemek uygun muydu bilmiyorum ancak gözleri kahverenginin en şehvetli tonunu taşıyor diyebilirdim. Bir baktın mı bir daha bakacağın türden birisiydi Kahe. Etkilenmemek imkansızdı. Kemikli yüzü ve ona uygun yapılı vücudu spor salonuna gittiğini gösteriyordu. Çuval giyse yakışır dedikleri kişi olabilirdi Kahe.

Üçüncü arkadaşları ise Giray'dı. Arslan'ın dediğine göre Devran Bey hammaddeleri Giray'ı babasından tedarik ediyormuş. Giray'da aynı Arslan gibi makara bir şeyken Kahe, Alp gibi ciddiydi. Varis ise ikisi arasında gidip geliyordu. Onlarla pek sohbetim yoktu ama eğlenceli birilerine benziyorlardı. Alp bana Giray ve Varis'le ortaokuldan beri, Kahe'yle ise ilkokuldan beri arkadaş olduklarını demişti. Ona Kahe'yle nasıl arkadaş olduklarını, İzmir'den geleli sadece bir kaç gün olduğunu söylediğimde Kahe'nin ailesinin sonradan oraya taşındığı ama artık yeniden buraya döndüklerini söylemişti.

GÜNCE | Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin