1.2

21.7K 1.4K 143
                                    

Ay arkadaşlar noluyor anlamadım bu kitap neden birden okunmaya başladı KDMSLXNS

Ben yazıyordum öyle sadece, şimdi okunmaya başlayınca stres oldum 🙏🏻🙏🏻
___________________

Efe'nin gözleri bir anlığına kısıldı, ama sonra yüzüne hızla bir umursamazlık maskesi oturdu. Eğilip masaya daha da yaklaştı, sesi alaycıydı.

“Ne oldu Enda? Kızdın mı?” Başını hafifçe yana eğdi. “Ama gerçekten merak ettim. Yeni ailesinden kaçıp başka bir erkeğin yanına sığınmak... Kulağa ilginç geliyor.”

Kan beynime sıçradı. Ellerimi yumruk yaptım. Kalbim göğsümün içinde zonkluyordu. O kadar çirkin, o kadar küçümseyici bir şekilde söylemişti ki... Sanki ben yanlış bir şey yapıyormuşum gibi, sanki onun gözünde ben ahlaksız bir insandım.

Soner, anında dikleşti. Gözleri buz gibi oldu. “Ne demeye çalışıyorsun?” diye sordu, sesi ölümcül bir sakinlikle doluydu.

Efe ona döndü. “Hiç. Sadece Enda’nın tercihleriyle ilgili yorum yapıyordum.”

O an, masayı devirip ona saldırmak istedim. Ama yapmadım. Gözlerimi kısarak ona baktım. Nefesimi tuttum, kendimi sakinleştirdim. Bu adamlardan nefret ediyordum, onu hatta onları asla affetmeyecektim. Hayatımdaki en büyük yıkımı yaşamıştım ve bunu bile umursamıyorlardı. Onlar için ben bir yabancıydım, bir fazlalıktım. Şimdi de hakkımda yalan yanlış şeyler düşünüyorlardı.

Emir geldi aklıma. O da inanmış mıydı Sarp'a? Yoksa Boran gibi kavga mı etmişti? Sâhi, ben evden çıktıktan sonra kavgalarına ne olmuştu acaba... Ayırabilmişler miydi, yoksa Sarp mı ortadan ikiye ayrılmıştı? İnşallah Sarp ikiye ayrılmıştır.

Emir'in ve Çınar'ın -belki bir de Arda'nın- benim hakkımdaki fikirleri olumsuz yönde etkilenirse çok daha fazla üzülürdüm. Özellikle Çınar... Nedensizce o küçük çocuğun ilk andan beri beni kabul etmesi çok hoşuma gitmişti. Emir'in benimle kaynaşmaya çalışması ise beni küçüklüğüme götürüyordu. Kendimi sevilmeye muhtaç bir kız çocuğu gibi hissediyordum.

Gözlerimi ona diktim ve sesimi olabildiğince sert tuttum.

“Beni dinle, Efe.” Adını ilk kez söyledim. İlk kez, gerçekten konuşuyormuşuz gibi söyledim. “Benim hayatıma karışma. Sadece iki gün önce hayatıma girmiş birisin. İki. Gün.” Parmaklarımı kaldırıp saydım. “Benim nasıl bir insan olduğumu bilmiyorsun. Nasıl büyüdüğümü bilmiyorsun. Ne yaşadığımı bilmiyorsun. Ama yine de konuşuyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun, ha? Beni aşağılamaya mı? Beni utandırmaya mı?” Sandalyemi iterek kalktım, ona dik dik baktım. “Bunu bana yapamazsın.”

Efe’nin yüzündeki alaycı ifade bir anlığına dondu. Ama sonra gözlerini kıstı. “Ben sadece gerçeği söylüyorum.”

Güldüm. Acı bir kahkahaydı. “Gerçek mi? Hangi gerçek? Bana ve hayatıma dair hiçbir şey bilmiyorsun. Ama beni yargılıyorsun. Sen ve diğer abilerin... Beni tanımadan benden nefret ettiniz. Sadece iki gün önce hayatınıza girdim. Daha sizinle oturup bir akşam bile geçirmeden nefret ettiniz benden. Neden? Ha, neden? Bana söylesene!” Sesimi o kadar yükseltmiştim ki kafedeki birkaç masa bize bakmaya başlamıştı. Umurumda değildi.

Efe bir şey demedi. Gözlerinden farklı bir duygu geçti bir anlığına. Ama toparladı kendini. Derin bir nefes aldı, ifadesini düzeltti.

Bunu bekliyordum.

Bu insanlar, duygularını göstermemekte ustaydı.

Derin bir nefes aldım, kendimi kontrol etmeye çalıştım. Sonra dik durarak devam ettim. “Eşyalarımı istiyorum.”

ENDA • Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin