Çınar bana büyük gözleriyle bakarken, içimde garip bir huzur ve hüzün birbirine karışıyordu. O kadar saf bir merakla sormuştu ki, sanki benim burada olmam gerçekten de sadece bir soruya bağlıydı. Eğer ona doğru cevabı verebilirsem, belki her şey yoluna girerdi. Ama ne yazık ki, benim için doğru bir cevap yoktu.
Beraber benim odama girdik.
“Bilmiyorum,” dedim yavaşça, sesi titremeyen bir tonla.
Çınar başını yana eğdi, dudaklarını büzdü. “Ama bilmen lazım,” dedi basitçe. “Çünkü insanlar ne yapacaklarını bilmezlerse kaybolurlar. Biliyor musun, ben bir keresinde annemin elini bırakıp pazarda oyuncak bakmıştım ama ne yapacağımı bilmediğim için kaybolmuştum. Çok ağlamıştım biliyor musun? Ama sen ağlama olur mu? Kaybolursan ben bulurum seni çünkü ben evimizi biliyorum. Yardım ederim sana."
Kelimeleri içime oturdu. Oysa ben zaten kaybolmuştum. Bunu ona nasıl anlatabilirdim ki? Küçük elleriyle yatağın kenarına dayanarak bana daha da yaklaştı.
“Peki, burada kalacak mısın?” diye sordu yine. Bu sefer sesi biraz daha kısık, biraz daha tereddütlüydü.
Kelimeler boğazıma düğümlendi. Ne desem doğru olurdu? Gerçeği mi söylemeliydim? “Sanırım,” diyerek başımı salladım.
Bu cevapla yetinmiş gibi görünüyordu. Küçük bir ‘hmm’ sesi çıkardı ve ayaklarını sallamaya başladı. Gözleri bir an için aşağıya kaydı, sonra tekrar bana baktı.
“Sen üzgün müsün?”
İşte o an, gerçekten sustum. Sadece ona bakakaldım. İçimde bir şeyler düğümlendi. Çınar, dünyadaki en basit şeyleri soruyordu ama bu soruların hepsinin içinde koca bir gerçek yatıyordu.
“Biraz,” dedim en sonunda. “Ama önemli değil.”
Çınar başını sertçe iki yana salladı. “Yalan söylüyorsun.”
Küçücük bedeniyle yanımda dikilmiş, bana meydan okuyordu adeta. Küçük çocuklar bazen her şeyin farkına varamaz gibi düşünülürdü ama Çınar… o fark ediyordu. Gözlerimi kaçırdım.
“Sadece birazcık üzgünüm,” dedim fısıldayarak.
Çınar, sanki büyük bir sırra ulaşmış gibi gözlerini kocaman açtı. “O zaman seni mutlu edebilirim.”
Gözlerimi kırpıştırarak ona döndüm. “Nasıl?”
Çınar ellerini birleştirip düşündü. “Hmmm… Mutlu olmak için ne yapman gerekiyor?”
İçimde küçük bir kıkırdama yükseldi. Bu çocuğun içtenliği o kadar beklenmedikti ki… Ama yine de cevabını bilmiyordum. Ne yapmalıydım? Burada bile fazlalık gibi hissederken, nasıl mutlu olabilirdim ki?
Ellerini beline koydu. “Ben mutlu olunca hep kurabiye yerim!” dedi kendinden emin bir şekilde.
Bir an için duraksadım. “Kurabiye mi?”
Çınar başını hızlıca salladı. “Evet! Annem yapar. Çok güzel yapar. Ben sana getiririm, olur mu?”
Boğazım düğümlendi. Küçük bir çocuk, bana yardım etmeye çalışıyordu. Beni mutlu etmeye. O kadar basit ve içtendi ki… Bir an içimde sıcak bir his yükseldi. Küçük bir baş sallamayla onayladım.
Çınar sevinçle zıplayarak arkasını döndü. “Bekle, hemen geliyorum!”
Ve hızla koştu. Odaya yeniden sessizlik çöktü.
Derin bir nefes aldım. Küçük bir çocuk bana iyilik yapmaya çalışıyordu. Belki de buradaki tek iyi kalpli kişi oydu. Ama bir yandan içimde ağır bir yük vardı. Çınar’ın samimiyeti beni mutlu etmek yerine, nedenini bilmediğim bir şekilde daha da yalnız hissetmeme sebep olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENDA • Gerçek Ailem
General FictionBabasının annesini aldatmakla suçlaması sonucu DNA testi yaptıktan sonra ailesinin gerçek ailesi olmadığını öğrenen Enda'nın hayatı tamamen değişir. İki tarafın da öz kızını istemesi sonucu gerçek ailesi ile tanışma fırsatı elde eden Enda neler yaşa...