0.4

23.9K 1.3K 187
                                    

"Ben öz kızımla zaman geçirmek istiyorum!" Olabildiğince kimseye bakmamaya çalışıyor, etrafı inceliyordum.

Bundan 3 gün önce; doktor, diğer aile ile bizi aramış ve hastaneye çağırmıştı. Sonuçlar tam da tahmin edildiği gibiydi. Karşı ailenin de DNA testinin sonucunda öz kızları olmadığı anlaşılmıştı. O gün emin olmak için bir daha örnek vermiştik. Bu sefer karşı aileler arasında test yapılmıştı.

Şimdi, en son verdiğimiz testlerin sonucu da açıklanmıştı. Tekrardan doktorun odasındaydık ama sanki değişen hiçbir şey yoktu. Sadece Seda annem konuşuyordu.

"Neden kızları değişiyoruz ki? Devam edelim işte!" Kızın yanında duran, mavi gözlü ve yapılı adam konuştu. En son onların evine gittiğimizde ayakta dikilip etrafa sinirli bakışlar atandı bu kişi.

Babam ilk defa konuştu,

"Bunca yıl bilmeden başkasının kızına bakmışım. Şimdi kendi öz kızımı tanımak istiyorum. Dava ile çok kolay hallederiz bunu. Sorun çıkmasın." Kalbim acıdı bu sözlerinden sonra. Ne kadar çabuk başkasının kızı ilan etmişti beni. Oysa karşımızdakiler için böyle değildi. O kız, belli ki öz de olsa üvey de olsa seviliyordu.

Mehtap Hanım ve Akgün Bey birbirlerine bakıp iç çektiler, bize dönüp konuşacakları zaman kız başladı konuşmaya,

"Sizin için de uygunsa ben de öz ailemi tanımak isterim anne, baba. Lütfen."

"Emin misin Selin?" Akgün Bey sordu. Demek adı Selin'di. Karıştırılmamış olsam benim ismim demek ki Selin olacaktı.

O odada yarım saat boyunca bu konu konuşuldu. Tüm abi kadrosuyla gelmemişlerdi hastaneye. Sadece mavi gözlü adam ve güler yüzlü, yeşil gözlü olan erkek vardı. Adlarını bir an önce öğrenmeliydim.

Yarım saat süresince bana fikrim hiç sorulmadı. Sanki sadece Selin karıştırılmış, onun hayatını etkilemişti bu durum.

Aile Selin'i bırakmak istemiyor lakin Selin öz ailesini tanımak istiyordu. Abisi ise buna karşı çıkıp onu bırakmayacağını söylüyordu.

Bana sormamışlardı ama sorsalardı onlara benim için önemli olmadığını söylerdim. Bir kaç hafta sonra 17 yaşıma girecektim, Selin de girecekti yani. Sonrasında da zaten reşit olmama 1 yıl kalacaktı ki bu süreyi nasıl geçirdiğim benim için çok da önemli değildi.

En son karar verdiler, hafta içi Selin öz ailesinde, hafta sonu ise üvey ailesinde kalacaktı. Tartışma son buldu. Sessizlik oldu odada. Sanırım akıllarına şimdi gelmeye başlamıştım ki bana kaçamak bakışlar atıyordu Akgün Bey ve Mehtap Hanım.

"Sen?" Güler yüzlü çocuk konuştu.

Bana mı soruyor diye ona baktım, evet, bana soruyordu.

Diyecek cevabım vardı ama bana soracaklarını hiç düşünmediğim için kendimi konuşmaya hazırlayamamıştım.

"Enda sizinle gelebilir." 3 kelime yakabiliyormuş insanın canını. 3 kelime doldurabiliyormuş insanın gözlerini.

Annemin konuşmasıyla ona döndüler bu sefer. Mehtap Hanım,

"Gelebilirsin bizimle Enda, ister misin?"

Kendimi zorla bir yere davet ettiriyormuş gibi hissediyordum. Huzursuzdum. Onlarla gitmek istemiyordum ama eski evime de dönemezdim galiba. O olsaydı gidecek bir yuvam olurdu en azından. Kolyemle oynamaya başladım, stres olunca hep bununla oynardım.

"Benim öz kızım da tabiki bizimle gelecek. Bu da soru mu? Tabi sen de istersen kızım." Son cümlesini söylerken bana dönmüştü Akif Bey.

Başımı salladım hafifçe, geniş bir gülümseme gönderdi bana.

Doktor bize sorumluları bulacağını ve bunun peşine düşüleceğini söyledikten sonra odadan çıktık. Selin, Seda annemlerle giderken ben de Mehtap Hanımlarla gidiyordum. Yanımda hiçbir kıyafetim yoktu, ya da ne bileyim herhangi bir eşyam bile yoktu ama Mehtap Hanım oğullarıyla beni tanıştırmak istiyordu. Geçen gittiğimizde hiç konuşmadığımızı ve kardeşlerini tanımaları gerektiğini söylemişti.

Sıkıca sarıldı herkes Selin'e. Ben, annem ve babama bakmadan çıktım hastaneden. Eve gidince ağlayacaktım. Kendimi o yüzden tutuyordum. Hoş, evim var mıydı ki artık?

Arabada arka koltukta ortaya oturmuştum, daha doğrusu oturmak zorunda kalmıştım. Solumda sert duran, mavi gözlü adam, sağımda ise güleryüzlü olan vardı. Adlarını öğrenmeliydim. Güleryüzlü diye hitap etmek tuhaf olurdu, belki de yeşil gözlü olan diye kodlayabilirdim.

Arabayı Akif Bey kullanıyordu, sağ ön koltukta ise Mehtap Hanım; aynadan sürekli bana olan bakışlarını yakalıyordum.

"Emir ben." Sağımda oturan yeşil gözlü konuştu, sesinde heyecan kırıntıları vardı.

Ona döndüm, bana gülümsemişti ve elini uzatıyordu. Ben de sahte olduğunun belli olmadığını umduğum bir tebessüm gönderdim ona ve elini sıktım,

"Enda."

"Senin yaşını biliyoruz, 16. Ben kaç duruyorum sence?" Moralimi düzeltmeye çalışıyor olabilir miydi?

Bu fikirle gülümsemem daha derin bir hâl aldı. Sorusu aklıma gelince onu daha detaylıca süzdüm.

Saçları önlerden hafif uzun ve dalgalı ayrıca da siyahtı, gözleri ise açık yeşildi. Yüz hatları çok sert değildi ve sakalları da yoktu. Bu nedenle genç gösteriyordu.

"20?"

Dilini damağına değdirdi,

"Cık." Sesini çıkararak hayır dediğini belli etti.

"Kaç yaşındasın?"

"21." Ağzımdan bir kıkırtı kaçtı, onun da gülümsemesi büyüdü.

Yol boyunca arabadaki tek ses bu olmuştu.

Solumda oturan hiç konuşmadan dışarıyı izlemiş, kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çatmıştı her geçen dakika.

Araba durdu. Daha önce geldiğim için evin dışı tanıdıktı. Evlerine geldiğimizi anladım.

Çok problem çıkacağını sanmıyordum, sonuçta bana duymaları gereken bir öfke yoktu. Benim bir suçum da yoktu. Ama yine de gergindim işte. Ailemle 16 yıl sonra tanışacaktım.

ENDA • Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin