0.3

26.3K 1.3K 193
                                    

2 hafta sonra

Annemle verdiğimiz örneklerin sonuçları söylenmişti geçenlerde.

Annemin kızı değildim.

Babamın kızı değildim.

Onun kardeşi de değildim o zaman. En çok acıtan da buydu zaten.

Kimsesizdim şuan.

Öz kızları olmadığımı fark ettikleri an doğumumun gerçekleştiği hastanede almışlardı soluğu. Onlarla gitmemiştim çünkü daha fazla kaos kaldıramazdım.

Doğduğum gün, aynı saatlerde başka bir kız çocuğunun daha doğduğunu fark ettikten sonra da o aileye ulaşmaya çalışmışlardı.

Şimdi de yoldaydık. O aileye ulaşmış ve verdikleri adreslerine doğru yola çıkmıştık.

Bu bilgiyi ise yaklaşık 10 dakika önce öğrenmiştim. Evden çıkarken hiç bir şey soramadan hemen arabaya bindirmişlerdi beni.

"Asma suratını! Düzgün dur." Her zamanki aşağılayıcı ses tonuyla söylemişti annem.

Babam ile aralarını düzeltmişlerdi, yanan ben olmuştum anlayacağınız.

Evden alelacele çıkartıldığım için çok özenememiştim giydiklerime ama kötü de gözükmüyordum fikrimce. Siyah kargo pantalonumun üstüne beyaz crop tişörtümü geçirebilmiştim hızlıca. O an elime ilk bunlar gelmişti.

Arabanın durması ile düşüncelerim de son buldu. Kapımı açıp indim ve önden beraber ilerleyen annem ile babamın arkasına takıldım.

Gerçek annem veya gerçek babam olmamalarına rağmen alıştığım için başka bir şekilde de seslenmek garip geliyordu. Ama sanırım alışmam lazımdı.

Gözlerimi yukarı kaldırdım; koyu renkli çatısı, keskin hatları ve zarif beyaz duvarlarıyla bu ev tam anlamıyla bir masaldan fırlamış gibiydi. Büyük pencereleri ve ferforje korkuluklarla süslenmiş balkonları, içeride sıcak bir yaşamın sürdüğünü fısıldıyordu.

Etrafıma bakındım. Bahçenin yemyeşil çimleri, sanki ayak basılmayı bekleyen yumuşak bir halı gibiydi. Verandanın beyaz sütunları arasında sarkan çiçekler, pastel renkleriyle havada asılı kalmış bir tabloyu andırıyordu. Kenarda, rahat minderlerle döşenmiş bir oturma alanı vardı. Biraz ötede, hafifçe sallanan bir hamak... Üzerindeki dantel detaylar, ona nostaljik bir hava katıyordu.

Taş döşeli yolda ağır adımlarla ilerlerken, bahçenin mis gibi çiçek kokuları içimi dolduruyordu. Ayaklarımın altında çakıl taşları hafifçe kıpırdıyordu. Evin kapısı, koyu ahşap rengiyle duvarların beyazlığına güçlü bir kontrast oluşturuyordu. Kapının üzerinde zarif işlemeler vardı; yuvarlak pirinç tokmak ise yılların dokunuşunu taşıyor gibiydi.

Annem ile babam önden gittikleri için ben tam anlamıyla kapıya varamadan zili çalmışlardı.

Bir kaç saniye sonra güleryüzlü bir kadın açtı kapıyı. Sağımda babam, solumda annem vardı ve sadece ben kadına geri gülümsemiştim.

"Buyurun, kime bakmıştınız?" Sesi çok güzeldi. Sakinleştirici bir tınısı vardı.

"Tayfur Parlar ben hanımefendi. Dün aramıştık sizi eşim Seda ile."

Kadın anladığını belli eden mimikler yaptı ve kapıyı daha da açtı,

"İçeri buyrun," kenara çekildi geçmemiz için.

"Ayakkabınızı çıkarırsanız memnun olurum." Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdik.

Saçma bir çorap giymediğim için şükrettim o an.

ENDA • Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin