Bölüm 11: Acıların Tatlı Yanığı

8.8K 389 75
                                        

"Güneş benden önce sönecek, ben hala parlayacağım. Bir gün bana ihtiyaç duyduğunuzda hepinizi bana muhtaç bırakacağım."

Şarkı: Saint Avangeline -Lilith

Her insanın hatırlamak istemediği günleri vardır. Her insanın kalbinin kırıldığı günler vardır. Benim kalbim doğum günümde kırılmıştı. O gün ben mezarlığa mahkum edilmiştim. Sahte tebessümler eşliğinde yediğim o pastalar börekler boğazıma dizilmişti. İçtiğim içecekler beni boğmuştu. Aldığım nefes bile yakmıştı beni o ağacın altında. Buna rağmen bir kez olsun doğum günümü kutlamaktan vazgeçmemiştim. Sonuçta ölümlü dünya değil miydi burası? Bir gün nefes alırsın ertesi gün mezarın içinde yaşarsın.

Kadersiz dünya burası. Sen Allah'ın sana verdiği dünyada yaşadığını zannederdin ama kendi kaderini kendin çizdiğinden bir haberdin. Senin seçimlerinden doğardı kader. Senin attığın adımdan oluşurdu. Tutsak olmakta özgür olmakta senin elindeydi.

Hayır değildi.

Bir başkası müdahale ettiğinde, kaderini sen dışında başka biri yazdığında ortada ne özgürlük kalıyordu ne de gökyüzüne bakabilme cesareti. Biri seni dört duvara koyup koluna zincirler vursa kaçma şansın kalmıyordu. İtiraz hakkın vardı ama kaçma şansın yoktu.

On sekiz yıl önce Yazgül Kara beni o dört duvara koymuştu ve o yıllar boyunca da Sena Kibrit beni zincirlere vurmuştu. İtiraz ettiğim anlar olmuştu. Bağırıp çağırdığım ama en sonunda nefesimin kesilip sessiz kaldığım anlar olmuştu. İtiraz hakkımda elimden alınmıştı. Ağzımdan her bir kelime çıktığında bileklerimdeki zincirler daha çok kalınlaşmıştı ve kaldığım oda daha da soğumuştu. Üşümüştü benim yüreğim. Benim yüreğimi üşütmüşlerdi. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Ben alışmıştım bu soğuğa ama onlara yaklaştığımda acı çeken onlar olacaktı. Kollarını bedenlerine dolayıp onlardan uzak durmam için yalvaran onlar olacaktı. İşte o gün geldiğinde ben onlara sarılacaktım ama bu sarılma asla masum olmayacaktı.

Güncemin kapağını kapatırken kilitledim ve çantamın içine yerleştirdim. Çantamın fermuarını çekerken çantayı yere, çalışma masasının yanına bıraktım ve bana alınan tüm kalemleri kafama göre yerleştirdim.

Bizim için olan çalışma odası vardı ancak ben odama da bir tane istemiştim. Üşengeç biriydim ben. Ders çalışmak için başka bir odaya gidersem azıcık olan o motivasyonum yolda gider diye korkuyordum. Zaten ilgim başka şeylerdeyken ders çalışmayı sürekli salıyordum.

"Günce!" Odamın kapısının aniden açılması ile birlikte Arslan içeri girdi. Nefes nefese kalmıştı ve ağzı kulaklarına varmıştı. Sandalyede ona doğru dönerken "Efendim?" diye yanıtladım onu. Tek kaşımı da kaldırmıştım. Her ne kadar kardeş olsakta aniden odama dalması biraz rahatsız edici bir durumdu. Belki çıplak olduğum bir an bile olabilirdi.

Arslan sanırım bunu düşünemeyecek kadar mutluydu çünkü şu an yanıma gelmişti ve ayağa kalkmam için beni çekiştirip duruyordu. "Hey! Ne oluyor?" Meraklı sorumu yanıtsız bıraktı.

Arslan mutlu mutlu beni odanı kapısına çekerken odadan çıkmamızla birlikte dönemedik ve pembeye boyalı kapıya çarptık. Küçükken benim için hazırlanan odanın kapısına...

"Ananı si-seveyim Arslan bu ne hız!" Arslan'da benim gibi başını tutarken az kalsın küfür etmeme şaşırmış gibi "Oha..." dedi şaşkınca. "Kızlar küfür edebiliyor mu?"

Kaşlarım çatılırken "Kızları sinirlendirirsen sülalene bile girip çıkar ancak ağzımıza yakışmadığı için etmiyoruz." dedim elimi belime koyarken. Arslan buna gülerken yeniden elimi tuttu ve "Her neyse..." dedi merdivenlere ilerleyip. Bu sefer biraz yavaştık. "Konumuz bu değil. Şimdi sana göstermem gereken bir şey var!"

GÜNCE | Gerçek Ailem (YKS SONRASI DEVAM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin