Selamlar.
Profilimde yeni bir kurgu yayınladım, o da fantastik ve ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir kurgu. Adı Armageddon. Genesis'i sevdiyseniz eğer onu da seveceğinize inancım tam.
Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar. <3
...
Beynimin kıvrımlarındaki ince damarlar sızlıyordu.
Bomboş tavana bakarken, sırtım yumuşak zeminin tadını çıkarıyordu. Zihnim hiç olmadığı kadar boştu. Ne kadar zamandır bu haldeydim bilmiyorum, aradan aylar ya da yıllar geçmiş gibiydi. Üzerimde öyle bir yorgunluk vardı ki bu fiziksel değildi, zihinsel bir yorgunluktu ve bununla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum. Başa çıkabileceğimi bilsem bile bunu atlatabilir miydim emin değildim, kendime olan inancımı kaybetmek üzereydim.
Bir şeyler farklıydı.
Uzandığım yatakta sol elimden destek alarak doğrulduğumda odamda olduğumu fark ettim. Üzerime örtülen yorganı yana savurduğumda altımdaki eşofmanı ve üzerimdeki tişörtü fark eder etmez aradan bir gün bile geçmediğini, sadece dünden kalma olduğumu fark ettim. Yemek sırasında bayılmış, direkt odama taşınmıştım ve başımı pencereye doğru çevirmemle Güneş'in doğduğunu gördüm. Açık pencereden giren rüzgar perdeyi savururken bana doğru esmiş, ensemden itibaren titrememe sebep olmuştu.
Bacaklarımı yataktan sarkıtarak ayaklarımı yerle buluşturduğum sırada gözlerim ayaklarımdaki çoraplara gitti. En son baktığımda çorap giydiğimi hatırlamıyordum. Aiden'ın işiydi sanırım ve bu ister istemez dudaklarım iki yana kıvrılmıştı.
Ancak Aiden'ın dedikleri aklıma gelince gülümsemem soldu, başımı kaldırıp dümdüz önüme baktığımda ani bir aydınlanma yaşamıştım.
Axel yaşıyor ve Aiden bunu benden gizlemişti.
Yui, eski sevgilisini öldürmüştü.
Jeremy evden gidecek.
Dani, Yui'ye aşıktı.
"Siktir," diyerek mırıldandığım anda yataktan kalktım.
Başım aniden döndüğünde geri yatağa oturdum ve yüzümü elimle örttüm. Gözlerimi yumup baş dönmesinin geçmesini bekledim, arkamda kalan dakikalara bıraktım kendimi. Çok fazla sır ve kötülük vardı bu evin içinde. Daha neler neler öğrenecektim haklarında hiçbir fikrim yoktu fakat bağırıp çağırmaktansa onları dinlemeye çalışacaktım ama içimde yeşeren öfkeyle kendimi dizginleyebilir miydim bilmiyorum.
Elimi yüzümden çekip gözlerimi araladım, bu sefer daha sakin bir şekilde ayaklanıp odada yürümeye başladım kapıya doğru. Odanın köşesindeki aynadan kendimi gördüğümde bir anlık duraksadım; siyah saçlarımın arasına karışan beyaz tutamlar hariç değişen hiçbir şey yoktu. William yine aynı William'dı ve saçlarıma bir süre daha alışamayacaktım. Eh, Aiden'a göre daha seksi görünüyordum.
Başımı iki yana sallayıp kapıyı açtığım gibi koridorda yürüdüm. Koridorda yürürken kapıların açık olduğunu, Jeremy, Yui ve Dani'nin odasının boş olduğunu gördüm. Ya hepsi benim uyanmamı bekleyip salonda konuşuyorlardı ya da dağılmışlardı. Birinci seçenek daha olası görünürken, kıvrımlı merdivenlerin basamaklarından inip alt kata vardığımda duraksadım ve büyük salona açılan kapının ardındaki seslere kulak kabarttım.
"Teorilerime göre Willy'nin tuhaf olması hiç de şaşırılacak bir şey değil," dedi Yui.
Aiden konuştu. "Ama yine de kafam almıyor, bu mümkün mü?" diye sordu ve kapının yanında durup sırtımı duvara verdim. "Tuhaflar güçlerini doğuştan alırlar, sonradan elde etmezler."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genesis
Fantasy[TAMAMLANDI] Tuhaf tiplerle dolu hapishanede danışmanlığa başlayan William, aynı zamanda deli bir bilim insanı olan babasının inşa ettiği gizli laboratuvarda zorlu bir yolculuğa çıkar.