⁵³Anka Kuşu

393 73 186
                                    

İyi okumalarr yorum yapmayı unutmayın lütfen!!

Önceki bölümü atlamayın, watty bildirim yollamıyor yine

...

Başı omzumda duran Aiden'ın eli elimin arasındaydı.

Taksinin arka koltuğunda otururken, başımı cama çevirmiştim ve her iki yanımızda yükselen ağaçlar hızla arkamızda kalıyordu. İki kaya parçasını birbirine bağlayan yaya köprüsünden geçmiştik, ardından tekrar kendimizi patikada bulmuştuk ve buram buram ev kokan bu yer... beni bir şekilde duygulandırmıştı, hasret kaldığımı hemen anlamıştım. Başımı omzumun üzerindeki Aiden'ın başına yasladım, elimin arasındaki eli sıktım.

Onu evime götürüyor olmak, bir zamanlar benim için sadece uçuk hayallerden ibaretti ama en sonunda bu hayalimi gerçekleştirmiştim.

Biri eksikti tabii.

İçime düşen ağırlığın haddi hesabı yoktu onu düşünürken. Gözlerimin önünde kayboluşunu izlemek beni derinden yaralıyordu. Derin nefes alıp verdim, sonraysa başımı kaldırıp Aiden'a baktım ve onun dümdüz önüne baktığını gördüm. Ona söylemek zorundaydım, orada olan her şeyi anlatmam gerekirdi. Bilmeye en çok onun hakkı vardı. Onu sarsacaktı fakat hiçbir şey bilmeyip boşluğa düşmesindense gerçekleri öğrenip zamanla atlatması onun için en iyisiydi.

Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum... gözlerinin içine baka baka 'Dani öldü' diyemezdim, daha doğru düzgün bunu kendime itiraf edemiyordum.

Taksi soldan bir dönüş yaptı, önümüze çıkan bir çift demir kapıyla durdu ve önüme baktığımda iki demir kapının üzerine işlenmiş karşılıklı 'G' harfini gördüm. Evime gelmiştik. Aylar sonra, hatta bir yıl sonra evime olan hasretim son buluyordu. Özleyeceğimi hiç düşünmediğim evimi özlemiştim. Sıcak yatağımı özlemiştim, en önemlisi de annemin her yere sinen kokusunu... İç çektim, başını omzumdan kaldırmış olan Aiden'a döndüm.

"Ee, hazır mısın?" diye sordum.

Bana baktı. "Asıl sen hazır mısın?"

Omuz silktim. "Bir fikrim yok."

Aiden gülümsedi, elimi okşadı ve başıyla dışarıyı işaret etti.

Ben şoföre döndüm. "Biraz bekler misin? içeriden parayı alıp geleceğim."

"Tabii."

Aiden'la beraber arabadan çıkıp güneşin batmaya başladığı, mavinin griye evrildiği gökyüzünün toprağına ayak basar basmaz arabanın kapılarını aynı anda kapattık. Onun kambur duran sırtı onu baya bir iri gösteriyordu, ki sürücü koltuğunda oturan şoför ikide bir ona bakıyordu. Onu görmezden geldim, arabanın önüne geldiğimizde elinden tutup Aiden'ı demir kapılara yürüttüm. Kapıları ittirdik, geniş avluya adımımızı attık.

Koyu meşe ağacından yapılma görkemli koca malikane gözüme o kadar ruhsuz gelmişti ki bir anlığına kendi evimi perili bir eve benzetmekten alıkoyamadım. Birçok çatısı ve sayamayacağım kadar penceresi, büyük ve geniş verandası, etrafını çevreleyen kurumaya yüz tutmuş ve kışın getirdiği etkiyle dökülen yapraklı ağaçların dalları rüzgarla pencerelere çarpıyor, tüylerimi ürperten rüzgar uğuldamasıyla titremeden edemedim. Avlunun ortasında durduk, Aiden elimi bırakıp birkaç adım uzaklaştı benden.

"William, bu ne?"

Ona baktım, gördüğüm şeyle kaşlarım çatıldı ve Aiden'a doğru yürüyüp yanında durdum.

Bir çukur.

"Mezara benziyor." dedi Aiden.

Kazılmış bir mezar, hem de evimin tam önünde?

GenesisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin