oy ve yorum atmayı unutmayınız🥹💗
.
"Babacım! Sorun yok gerçekten." telefonu omzumda yanağımın arasına sıkıştırmış bir yandan babamla konuşuyor bir yandan da hem valizi sürüklüyor hemde yürümemek için inat eden oğlumu taşıyordum.
"Nasıl yok Gökçen'im? Tek başına İstanbul'a gitmek ne kızım? Bari Gökalp'i bize bıraksaydın! Deli misin sen?" babamın sert sesi kulaklarımda yankılanırken diyecek bir şey bulamıyordum.
Çünkü adam haklıydı!
Bir anda gelen deli cesareti ile Gökalp ile bir iş toplantısına gelmiştim. Hemde İstanbul'a! Çok ünlü ve köklü bir şirket bizimle mallarının yurt dışına ticareti için anlaşmak istemişti. Tabi hepimizin eli ayağına dolaşmıştı böyle büyük bir teklife. Filiz'in toplantıya gitmesi konusunda anlaşmıştık fakat Filiz dün ofisin ıslak yerlerinde kayıp düşmüş, bacağını kırmıştı. Hepimiz telaşa kapışmıştık ve ben kendimi öne atıp gidceğimi söylemiştim.
Ama unuttuğun hacim olarak küçük ama aslında kocaman bir sorunum vardı. Canım oğlum, Gökalp.
Bensiz dört-beş saat bile duramıyordu. Ağlama krizlerine giriyor, ona bakanları dünyayı dar ediyordu. Üstüne üstlük yemekte yemiyordu.
El mecbur onu da almıştım yanıma. Toplantı yaklaşık 2 saat sürecekti, o sürede güvenebileceğim bir oyun grubu bulmuştum. Ona bu durumu anlattığımda giderim demişti ama çocuktu onu tam bırakacakken sorunda çıkarabilirdi. Hiçbir işim garanti değildi.
Diken üstünde ve stres dolu bir iş olacaktı benim için. Sanki çok ihtiyacım varmış gibi bir aksiyon daha edinmiştim kendime.
"Canım, ben hallederim! Sen dert etmesene beni. Hem sen bugün Erdem Amcalarla mangala gitmeyecek miydin?" konuyu çevirmek ve telefonu kapatmak için hemen aklıma ilk geleni söylemiştim.
"Evet ama-" dediği anda onu kesmiş ve kendim konuştum. Bu konuşma fazla uzamıştı.
"Aması falan yok. Ben taksiye bineceğim şimdi. Kapatıyorum, sana iyi eğlenceler. Öpüyoruz sizi!"
"Bizde sizi öpüyoruz kızım. Dikkat et kendine ve torunuma." yüzüme bir gülümseme yayılırken artık telefonu kapatabilmiştim. Kucağımda etrafa bakınan Gökalp'e döndüm.
"Annecim biraz yürümek ister misin? Tuna ile konuşmam lazım." Gökalp yüzünü bana çevirdiğinde çatık kaşları ile karşı karşıya geldim. Dudaklarını büzdüğünde ise bugün gerçekten huysuz olduğunu kabul etmiştim. "Hayıy!"
"O zaman gel biraz oturalım." bir şey dememesinin üzerine havalimanındaki banklardan birine oturmuştum. Ben telefondan Tuna'nın ismini ararken Gökalp yorgunlukla başını göğsüme koymuştu.
Yol yormuştu bebeğimi. Hemen otele gidip onu uyutmam gerekiyordu. Bu gidişle birazdan kucağıma yığılacaktı.
"Uykun mu geldi balım?" dedim saçlarını okşarken. Usulca başını sallaması ve daha çok bana sokulmasıyla alnına bir öpücük bıraktım. Ardından Tuna'yı aradım.
"Efendim. İndin mi uçaktan?"
"İndim indim. Otelin konumunu atsana bana, sana zahmet."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara Rüzgarı / Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Gökalp... bizim oğlumuz. Sen onun öz babasısın." Barış'ın gözleri bir anda irileşti, sanki zaman donmuş, dünya sessizliğe gömülmüştü. İçine bir şey çarpmış gibi oldu, ne bir ses, ne bir hareket... sadece bir ağırlık. Göğsüne saplanan görünmez bir s...