günümüz...
.
Şirket binasına girdiğimde, içimdeki huzursuzluk boy göstermeye başladı. Artık buraya girerken düşündüğüm şey onu görmek, ona dokunmak veya onunla konuşmak olmayacaktı, bunu biliyordum.
Sakin adımlarla ilerleyip, asansöre kadar yürüdüm, asansörün düğmesine bastım ve bekledim. Asansörün kapılarının açılmasını beklerken derin bir nefes aldım. Gergindim, ama nedenini tam olarak bilmiyordum. Bay Kim'i görme ihtimali her zaman içimde tarifsiz bir kıpırtı yaratırdı. Fakat artık, göğsümde bir şeyler sıkışıyormuş gibi hissediyordum.
Kapılar yavaşça açıldığında, kalbim bir anlığına durdu. Gözlerim hemen ona takıldı. Bay Kim... Oradaydı. Ama yalnız değildi.
O an gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını anlamaya çalışırken saniyeler bir ömür gibi geldi. Bay Kim, Bayan Kouketsu'nun üzerine eğilmiş, dudaklarını onun dudaklarına kapatmıştı. Ellerini onun beline koymuş, sanki dünyadaki her şeyin anlamı yalnızca o anda saklıymış gibi gözlerini kapamıştı.
Göğsümde keskin bir ağrı hissettim. Kalbim sıkışıyor, nefes almak giderek zorlaşıyordu. Gözlerim, istemsizce onların üzerinde kilitlenmişti. Bu manzarayı görmeye mecburmuşum gibi kaçamıyordum. Dudaklarının başka birine ait olduğunu görmek... Bu, hayalini bile kurmadığım kadar acı veriyordu.
Kafamın içinde çığlıklar yükseliyordu. "Hayır," diye bağırmak istiyordum. "Bu doğru olamaz!" Ama sesim çıkmadı. O kadar çaresizdim ki, bu acıyı içime bastırmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Benim hayallerim, benim zavallı hayallerimdi.
Sonunda Bay Kim'in gözleri bir anlığına açıldı. Göz göze geldik. Gözlerinde gördüğüm şey önce şaşkınlık, ardından... suçluluktu. Sanki yakalanmış bir çocuk gibi paniklemişti. Dudakları yavaşça ayrıldı ve eşinden uzaklaşırken bakışlarını benden ayırmadı.
Bunu daha fazla izleyemezdim. Bir adım geri attım, sonra bir adım daha. Kalbim, onun o suçlu bakışlarını gördükçe daha da parçalanıyordu. Öfke, utanç ve hayal kırıklığı birbirine karışmıştı. Artık orada duramazdım.
Hızla arkamı döndüm ve asansör kapıları kapanmadan önce kaçmaya başladım. Adımlarım sert ve hızlıydı, ama hiçbir şey o görüntüyü zihnimden silemezdi. Gözlerim yanıyor, ama gözyaşlarım inatla dökülmüyordu. İçimdeki öfke buna bile izin vermiyordu.
Koridorun sonuna vardığımda sırtımı duvara yasladım. Nefes almaya çalıştım, ama boğazım düğümlenmişti. Kalbim hâlâ paramparçaydı. Bay Kim, beni fark etmişti. Ama bir an olsun durup peşimden gelmemişti. Bu, her şeyden daha çok acıttı.
Bay Kim... Asla benim olmayacaktı. Ne beni öpecek, ne de sevecekti. Ben sadece bir araçtım. Lanet olası bir araçtım. Buna ben izin vermiştim, ben kabul etmiştim, ben başlatmıştım.
Sindiğim duvardan uzaklaştım ve koşarak lavaboya daldım. Adımlarım yankılandıkça kalbimin sesini bastıramıyordum. Parmaklarım titriyordu. Gözlerim yanıyordu ama hâlâ ağlayamıyordum. İçimdeki öfke ve utanç gözyaşlarımı kurutmuştu.
Lavabonun karşısındaki aynaya bakmadan edemedim. Fakat kendimi görmek istemiyordum, ve o görüntü gözlerimin önünden gitmiyordu. Bay Kim'in dudaklarının o kadına dokunduğunu, ellerinin o kadının beline nazikçe yerleştiğini görmek... Kalbimi ellerimle sıkıştırıyormuşum gibi hissediyordum.
Tam kendimi toparlamaya çalışırken, dışarıdaki hızlı ayak seslerini duydum. Nefesim kesildi. O gelmiş olabilirdi. Bay Kim'in adı dudaklarımdan sessiz bir dua gibi döküldü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
are you nasty? ✓
Fanfictionjungkook, patronu ve seks partneri olan kim taehyung'un düğününe gider.